Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ali Güler

Sabitlenmiş gönderi
Tam bağımsız Türkiye
"Birgün bu satılmışları yargılama günü gelirse, ki gelecektir; suçlu sandalyesine suçun asıl sahibi bu kişiler ve sınıflar oturursa, şunu gözlerimizle görecek, kulaklarımızla işiteceğiz: Paraları ve kârları uğruna o kadar temkinli ve dikkatli, fakat yurt sevgisinden o kadar yoksundurlar ki, vatanı bir tek viski kadehine dahi sattıkları olmuştur. Gün gelecek bunu göreceğiz..." THKO Savunma
Reklam
"Bahtiyar"larımıza.
Peki ama gerçekte kimdi bu Bahtiyar? Niçin bu kadar sevilmişti? Bunun cevabını Yusuf Hayaloğlu'dan alıyoruz: "Bahtiyar bir kişi değil, birçok kişi. Cezaevinde yattığım dönem içinde yüzlerce Anadolulu genç tanıdım. Saf, temiz, yiğit, cengâver insanlardı. Anadolu'nun çeşitli yörelerinden, hemen hemen aynı sebeplerle İstanbul'a gelmişlerdi. Tutunacak bir dal arıyorlardı ve sol örgütlerin etkisi altında kalmışlardı. Bu etkiyle ve yüreklerindeki isyan ateşiyle, afiş asmak, yazı yazmak, korsan yürüyüşe katılmak gibi düzenin suç saydığı fiillere kalkışmışlardı. 12 Eylül hepsini kısa sürede toplamış ve örgüt üyeliği suçlamasıyla yargılayarak içeri tıkmıştı. Teorik bilgileri fazla yoktu, sempatizan düzeyindeydiler; devlete karşı gelmek ve düzeni yıkmak iddiasını fazla hak etmiyorlardı. Ama artık akıbetleri tayin edilmişti: Aykırı bir daldılar ve mutlaka budanacaktılar. Bu trajik bir durumdu ve bunu yazmayı hissediyordum. Bu şekilde anlatırsam didaktik olacaktı. Oysa ki sabatta didaktizme karşıydım. Bu insanları teke indirgemeliydim, olayları bir öyküye sığdırmalıydım ve asıl mesajımı satır aralarında vermeliydim. Nitekim öyle yaptım. Bahtiyar ismini hoşuma gittiği için koydum. Diyarbakırlı olmasını da bir kesimi temsil ettiği için özellikle tercih ettim. Kısacası Bahtiyar yaşayan bir tip değil, yaratılan bir prototiptir."
Türküleri Yakanlar
Türküleri YakanlarAzime Korkmazgil
10/10 · 7 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
270 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Kapital İslamın Temeli Muaviye
Kapital İslamın Temeli MuaviyeAydın Tonga
7.8/10 · 39 okunma
"Bunlar Allah'ın cebinden peygamberi çalarlar. Bir sefer alıştılar mı bitti. Sendeki yürek zaten muhallebi, boyunlarını büktüler de başladılar mı ağlamaya dayanamazsın. Bırak, Allah'ın acımadığına sen mi acıyacaksın? Elimizdeki parayı çarçur etmeyelim..."
Reklam
Yön Dergisi ile başlayan ve yeni kitaplarla gelişen düşüncelerim beynimde bambaşka ufuklar açıyordu. Bizler zaten Kemalizmin İlkelerini benimsemiştik. Bunların başında da M. Kemal'in Kurtuluş Savaşı'ndaki bağımsızlık şiarı geliyordu. Toplumdaki adaletsizliği giderici, çalışan insanların ezilmeden, sömürülmeden yaşamaları gereğini, yani halkçılığı daha iyi görmeye başlamıştım. İçi boş kime ve niçin yararlı olacağı belli olmayan "vatanın ve milletin bütünlüğünden" söz eden koca koca laflar, kuru soğanla ekmek yemekten başka bir şey ifade etmiyordu. Düşüncelerimin taşları yerinden oynamış ve yeni bir biçimde dizilmeye, olgunlaşmaya başlamıştı. Kendi aramızda tartışıyor, yeni fikirleri irdeliyor ve geliştiriyorduk. Eski düşüncelerimin boşlukta kaldığını gerçekleri öğrenerek gördükçe daha iyi anlıyordum.
Orhan Kemal ve 72. Koğuş
“Bu seferki kış bundan öncekilere benzemeyecekti. İhtiyarlar, "Allahualem, kış bu yıl zorlu gelecek!" dediler. Gerçekten de zorlu geldi. ... Kaptan'ın ağır Hitit heykeli bile bu kışa dayanamadı. Sabahleyin 72. Koğuş'un kapısını açan gardiyanlar işi anlayarak koştular.” Romanın ana kişisi soğuktan donarak ölüyor. Peki? Bir sigara
Mustafa Kemal'e...
EFENDİLER yoktu yok / ve tarla sınırlarında kan vardı / analar en güzel çocuklarını / çocuklar yüreklerini / ve silâh hiçbir zaman / böylesine kutsal olmadı /
“Kâbe, İslam öncesinde de yer alan büyük bir inanç merkezi idi. Bu inanç tapınağında çeşitli kabilelere mensup putlar bulunmaktaydı. Bu putlar, yılın belli dönemlerinde hac ibadeti çerçevesinde ziyaret ediliyor, böylelikle de bu inanç merkezi hem siyasal bir toplanmanın merkezi haline gelebiliyor, hem de bu süreçte yer alan ziyaretçilerin
".../ dünya bir genişleyip alabildiğine/ daralıyor birden eliçi kadar/ dolar/ madalyalı bir yular gibi geçmiş boyunlarına/ ne güvercinin göğsündeki gökkuşağını görür gözleri/ ne karakarıncanın güneşe günaydınını/ ne de sevişir gibi işlemenin güzelliği titretir yüreklerini/ kongo bir açık bonodur/ belçikalı banker brodel'in kasasında/ ve
Reklam
"...Genç adam zorla güldü. Mes'uttu mes'ut olmasına. Karısı gözlerinin içine bakıyor, üstüne titriyordu. Çok daha mes'ut olmamaları için sebep yoktu. Tek sebep değilse bile, sebeplerden en büyüğü yirmidört lira doksanbeş kuruşun yetersizliği. Kıtı kıtına, santimi santimine yaşamak! Geceleri kırlarda, iri yıldızların altında, meçhul dertlerin göklere haykırdıkları yanık gazelleri arasıra dinlemek hoştu belki. Ama bıkılıyordu. Neden, nişanlıyken olduğu gibi, nehir kenarındaki çalgılı bahçelere, sinemalara gidemiyorlar, niçin daha iyi bir evde, çok daha insanca yaşamıyorlardı? "Kendinden yukardakini değil, aşağıdakini gör, haline şükret!" sözünü benimsiyemiyordu..." Bugün de böyle bitsin. Herkese iyi geceler.
"... İnsan, elbette savaşa karşıdır. Ama niyeyse (niyesi üzen) savaş karşıtı bir avuç yazardık. Şimdi anlatırken komik geliyor. Savaş karşıtı olduğumuz, böyle bir" "kahramanlığa" imza attığımız için ödüllendirilmiştik bile. Komik değil mi? Normal olduğumuz için ödüllendirilmek! Kafayı yemediğimiz için, dünyada beş kişinin daha zengin olması için çocukların öldürülmemesi gerektiğini söylediğimiz, neredeyse söylenmesine gerek olmayacak kadar olan bu doğruyu söylediğimiz için ödüllere layık bulunmak... Öyle bir haldeydi yani insanlık. Olan biten, en terbiyeli tarifiyle, mide bulandırıcıydı. Coşkuyla savaştan bahseden gazete manşetleri, savaşa karşı olanlara "çoluk çocuk" ya da "fazla hisli şahsiyet" muamelesi yapan yazarlar, politikacılar, iş bitiriciler, sermayedarlar, efendiler ve efendilerin ayaklarını iştahla yalayan köpekler..."
Beyoğlu ara sokaklarından birindeki bir apartmanın bodrum katında, yer yatağında yatan günahkâr bir kadınla karşı karşıyayım. Dışarıda kar savuruyor. İçerisi buzdolabı kadar soğuk. Dışarıda güneş sanki ebediyyen silinmiş. İçerde yokluk, açlık, hastalık ve dünyanın bütün ümitsizliği... -Çok geçmeden Demokrat Parti başa geçti. Bildiğiniz gibi işlerin baş döndürücü bir şekilde açılması. Para oluk gibi. Haydi ver elini zengin güney illeri. Gecelerim sabahlara kadar içki ve sarhoşluğun rüzgârlaşan çılgınlıklarıyla geçiyor, kollarım dirseklerime kadar altın bileziklerle doluyordu. Fakat ah fakat, keşke dolmasaydı da anam gibi, anacığım gibi zavallı bir taşralı ev kadını olarak kalsaydım. Bıçak tehditleri, külhanbey tokatları, bileğimdem tutulup tutulup yatak odalarına sürüklenmeler... Şimdi ben, gördüğünüz gibi kolibasilinin kemirdiği, ölümü bir kurtarıcı gibi bekleyen zavallı bir felaketzedeyim! Allah'ım! Dünyaya çok mu lazımım? Yoksa zavallıların ıstırabından zevk mi alıyorsun? Büyük Gazete, 5.4.1961, Sayı: 56/7 #orhankemal #ışıköğütçü #orhankemalsoruyor #röportajlar #everestyayınları #orhankemalmüzesi #kitap #okumak #kitaplık #altıçizilicümleler #bookstagram #book #xperiaxa1plus #sonyxperiatr #adana #çukurova #metroturizm #röportaj #gazetecilik #halkınsanatçısıhalkınsavaşçısıdır #yılmazgüney
Nasıl?
Enteresan olan ve nice sosyoloğu ruhen çökerten mesele ise şudur: Bu kadar "kapalı" bir ülke nasıl olup da sıra televizyon ekranına gelince bağırsaklarına kadar kendini "açabilmektedir"? Sinemaya gitti diye kızlarını öldüren insanlar nasıl Seda Sayan'ı dekoltesine rağmen "komşu kızı" yakınlığında bulur? Oğullarını mümkün olan en erkek biçimde yetiştiren bu insanlar nasıl Huysuz Virjin'i en sevilen gösteri dünyası kahramanı yapabilir? Nihayetinde Hülya Avşar en okumuş yazmış kadınlar da dahil nasıl bir ülkenin "kadın modeli" haline gelebilir?
ORMAN 1/ mutluydu ardıçkuşu orman yeşil bir uğultu mutluydu ardıçkuşu kaçtı orman adım adım kovaladı ardıçkuşu kaçtı orman adım adım
538 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.