Herkes istediği gibi yazıyor, kimden isterse çalıyor, yerli mi yersiz mi olduğuna bakılmıyor; artık söylenen, yazılan her saçma sapan şey, şiirde serbestliğe atfediliyor.
Paylaşmanın kendini azaltmak olmadığını,
Yüz yüze konuşmanın, arkadan konuşmaktan daha etkili olduğunu,
"Günaydın" demenin borç para vermek olmadığını,
"Lütfen" demenin utanılacak bir şey olmadığını,
Yönetici olmanın emir vermek olmadığını,
İşyerinde şarkı mırıldanmanın suç olmadığını,
Astları ile aynı asansöre binmenin asansörü düşürmeyeceğini,
Saygının el pençe divan durmak olmadığını,
Gülmenin laubalilik olmadığını,
Saygı duyulacak ve duyulmayacak iş diye bir ayrımın olmadığını,
Yöneticiye duymak istediğini söylemenin iyilik olmadığını,
Eğitimin dinlenme olmadığını,
İletişim kurmanın yalnızca konuşmak olmadığını,
"Özür dilerim" demenin küçültücü olmadığını,
Yaşamda sevinçler denli hüzünlerin de olduğunu,
Mutluluk maskelerinin satılmadığını bilen
Kendisi ve tüm dünya ile barışık olan
Ve bunları tüm çevresine anlatıp aşılayabilecek kişiler aranmaktadır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk;
1919 yılı Mayıs'ın 19. günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüm:
(...)Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnızca tahtını güvenceye alabileceği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet zavallı, beceriksiz, onursuz ve korkak; yalnızca
MEVLANA HAKKINDA YANLIŞ BİLDİKLERİMİZ
Mevlana hakkında ne biliyoruz?
Önce defalarca düzeltilmesine rağmen ‘galat-ı meşhur’ haline gelen bir yanlış bilgiyle başlayalım.
“Gene gel, gene gel!
Her ne olursan ol, gene gel!
Kâfir isen de, Mecûsî isen de, putperest isen de gene gel.
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değil;
Yüz kere tövbeni