Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

JerBera

JerBera
@Jerbera
Bir gün burası mirasım olacak
29 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
JerBera
@Jerbera·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Kızıl Nehirler
Kızıl NehirlerJean-Christophe Grangé
8.7/10 · 14,8bin okunma
Reklam
Go
Where should I go? To the left where nothing is right or to the right where nothing is left. Anonim

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
304 syf.
4/10 puan verdi
·
25 günde okudu
Koleksiyoncu
KoleksiyoncuJohn Fowles
8.1/10 · 8,3bin okunma
Reklam
Delilik
Nedeni benim. Ben onun deliliğiyim. Yıllar boyu deliliğine bir özne arıyordu. Sonunda beni buldu.
Sayfa 126Kitabı okudu
Hüzün
"Her şeyde hüzün bulursunuz, hüznü katan siz olursanız."
Boşluğu dolduran - Oburluk
İnsanın düşünceleriyle baş başa kaldığı ortamların sıklığı arttıkça olumsuz yargıların baş göstermesi de artıyor. Yalnız kaldığımız vakitler bizi en çok karamsarlığa iten; bizi bizimle, pişmanlıklarımızla, kaygılarımızla ve acılarımızla baş başa getiren zaman dilimleri oluyor. Kendimizden kurtulmak için kendimize çeki düzen vermeye çalıştığımız haller bunlar. Kalbimizin kırılıp cam gibi ufalanmış boşluklarını yalnız başımıza yemeğe oturduğumuzda aklımıza getirmemiş miyizdir hiç? O sırada yapabileceğimiz tek aktivite belki de karnımızı doyurmak. Bize iyi gelen bir şey yaptığımızı, bir ihtiyacımızı karşıladığımızı zihnimize hatırlatarak benliğimize katkı sağlamak. Olumluyla olumsuzun dengesini kurmaya çalışan idimiz bizi ne garip hallere sokuyor böyle. Kendimizi beslemek için üzülmeye, içimizdeki boşluğu kapatmak için yeni delikler açmaya ne de hevesliyiz. Bitmeyecek bir döngünün dengelenmesi ya da bir döngünün geçici bir süre durması için verilen estir bu. En şiddetli ağlamalarımız hemen uyumadan öncesidir.
İnternet
2000'ler hatta 2010'lardan sonra insan ilişkileri dijital bir boyut kazandı. Eskiden yok muydu internet, vardı tabii ama bu kadar yaygın değildi. Cep telefonları akıllı olmasa da iş görüyordu. Yaşam internete bu kadar bağlı değildi. Evraklar, işler, posta gelmesi, kargo gelmesi, lokantaya gidip yemek yemek için sıra beklenmesi... İnternet fiber kablolarla geliyordu, ışıltısı bizim de zamanımızı hızlandırdı. Makineler işçileri nasıl gömdüyse, internet de aynısını yaptı. Bir ürüne harcanan birim emek düştü. Bilinçsiz, dolayısıyla ona verilen komutlardan başka bir şey yapamayan suistimale çok açık ama kendi içinde narsistik derecede kusursuz olan makinelere teslim ettik kendimizi. Yetmiyordu ürettiklerimiz, üretimi katlettik. Diktiği kazakta bir ilmek kaçırıp her defasında farklı kusurlu bir kazak ören terziyi kaybettik, bize aynılıktan başka bir şey sunmayan makineleri kazandık. Eksikliğin getirdiği tamamlama arzusunu kaybettik, her şey elimizin altındaydı, ne ararsak bulurduk ya? Araştırmanın, merak etmenin önemini yitirdik. İnternet bir yayım aracıydı. Kitleleri bir araya o kadar hızlı getirebiliyordu ki hiç olmaz dediğiniz fikirler bir anda buluşuyor birbirine karışıyordu. Dünyanın bir ucu diğer ucuna fiber iplikle bağlandı. Makineler belki daha masumdu. İnsanların ona yükledikleri komutlarla çalışıyorlardı neticede. Ama internet öyle mi? İnsanı dıştan pakladı, cilaladı ve içini komutladı.
Heykel
…Onları dışarı çıkardıktan sonra kapıyı kapadım. Işığı söndürünce bir yararı olmadığını anladım. Bir heykele elveda demek gibi bir şeydi bu. Cansız bedeni öylece yatıyordu. Az sonra dışarı çıktım, hastaneden ayrılıp,yağmur altında otele kadar yürüdüm
Reklam
Karıncalar
Oradayken sık sık tekme attığını hissetmiştim. Ama bir haftadır hissetmemiştim. Belki de onca zamandır boğulmuştu. Zavallı küçük çocuk. Keşke ben de öyle boğulsam diye düşünüyordum. Yo, düşünmüyordum. Yine de, en azından bu ölüm olayını yaşamazdım. Şimdi de Catherine ölecek ti. Böyle olurdu. İnsan ölürdü. Neden olduğunu bilmezdi. Asla öğrenecek zamanı olmazdı. Ortasına atıverir, kuralları anlatır, yoldan çıktığı ilk anda da öldürüverirlerdi. Ya da Aymo gibi yok yere öldürürlerdi. Ya da Rinaldi gibi frengi verirlerdi. Ama en sonunda insanı öldürürlerdi. Orası kesin. Sağ kaldığında insanı öldürürlerdi. Bir keresinde kamptayken ateşin üstüne bir kütük koymuştum, içi karınca doluydu. Yanmaya başlayınca karıncalar dışarı üşüşmüş, önce ateşin olduğu orta kısma doğru gitmiş, ardından dönüp ucuna koşmuşlardı. İyice kalabalık olunca ateşin içine düşmüşlerdi. Kimi, bedenleri yanmış, yamyassı olmuş vaziyette çıkıp nereye gittiklerini bilmeden uzaklaşmıştı. Ama çoğu önce ateşe doğru, sonra tekrar uca giderek serin yanında topla- şıp en sonunda ateşin içine düşmüştü. O zaman dünyanın sonu geldiğini, mesih olup kütüğü ateşten alıp karıncaların zemine inebilecekleri bir yere atmak için inanılmaz bir fırsat olduğunu düşündüğümü anımsıyorum. Ama üstüne su eklemeden önce viski koyacak boş bardağım olsun diye kütüğün üstüne bir maşrapa su boşaltmaktan başka bir şey yapmadım. Sanırım yanan kütüğe bir bardak su atmak yalnızca karıncaları haşlardı.
Sayfa 318Kitabı okudu
223 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.