Uzun sarı yüzünde şekil değiştirmekten yorulmuş bir ifade vardı. Nasıl elde edildiği belli değildi bunun, kahır dolu gibiydi ama başka bir şeydi de belki. Sarkmaktaydı bu yüz. Ağırdı. Adam acı mümkün olduğu kadar kendi içine Aksın diye yüzünü önüne eğmişti.
"Bir ümidim yok.
Bu sondu.
Artık hiçbir şeyin değişmesine imkan yok,
lüzum da yok...
Demek böyle olması icap ediyormuş.
Yalnız söyleyebilsem...
Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem...
Bunu sahiden istesem bile
Artık böyle bir insan bulmama imkân yok...
Bende arayacak hal kalmadı...
Kalsa da aramam... "
ŞAKASI YOK
Bir gün mutlaka öleceksin! Bugün sana akıl verenler o gün mezarına gelecek ve üstüne acele acele toprak serpecek.
'Çok iyi bir insandı o!' diyecek ve seni ıssız da yalnız bırakıp geri dönecek... Kimse girmeyecek seninle mezara ve hiç kimse bürünmeyecek sonsuz yasa. Sadece sen tutucaksın kendi yasını ki ölenlerin yüzlerce yıldır devam eden matem sessizliği de bundandır zaten. Sende susacaksın bir gün kendin için ve şaka değil senden başka herkes işine geri dönecek ertesi sabah. Öyleyse tekrar düşün: Seni senden daha çok kim sevebilir?
Bir adam ki, içinin cehenneminde yanıyor; herkesin Malik olduğu en basit müdafaa silahlarını, maskelerini kaybetmiştir. Bir adamı, şunun bunun keyfini gıcıklamak için teşhir etmekte suç yok mu?
- Mansur çok fenayım. Düşüyorum
Dipsiz bir uçuruma sarkıyorum. Yakalayabildiğim bir iki ot tutuyor beni. Bu otlar sökülüyor. Yumuşak toprağın içinden kökleriyle beraber geliyor. Düşüyorum.
Ben onun için cam gibi bir şeyim. Gözleri beni delip geçiyor. Vücudum bile onun gözlerine, arkamda gizlediğim herhangi bir şey için perede olmuyor. Ben onun gözünde yaşayan biri değilim, ben yokum.