“Biliyorsun Theo, kabullenmesi en zor şeylerden biri, en çok ihtiyacımız olduğu zaman sevilmemiş olduğumuzdur. Sevilmemiş olmanın acısı berbat bir histir.”
Görmeye gözleri, duymaya kulakları olan, kendini hiçbir faninin sır tutamayacağına inandırabilir. İnsanın dudakları sessizse parmak uçlarıyla konuşur; sözleri her gözeneğinden sızar.
“Bir şeye bir kez isim verildiğinde o isim, o şeyin bütününü ya da neden önem taşıdığını görmene engel oluyor. Kelimeye odaklanıyorsun ki o aslında en önemsiz bölümü, buz dağın tepesi.”
“Mantığı, duyguları tarafından gasp edilen genç, daha önce tanımadığı güçlü heyecanlarla sarsılıp titriyor, hislerin yücelerek manevi bir hale bürünüp hayatın zirvesinin ötesine taşındığı bir duyarlılık denizinde, hazlar içinde sürükleniyordu.”
“Martin konuşurken kız şaşkın bakışlarla onu izliyordu. Gencin ateşi onu ısıtmıştı. O zamana kadar günlerini hep üşüyerek geçirip geçirmediğini sorguladı. Bir volkan gibi güç, zindelik ve sağlık fışkırtarak etrafını alazlandırıp yakan adama yaslanmak istiyordu.”
Okuması çok kolay ve akıcı bir kitaptı benim için. Hareketli bir konusu var ama klişelerle doluydu kitap. Sevmedim diyemem ama okurken sıkıldığım yerler oldu diyebilirim. Genel olarak heyecanlı bir ilerleyişinin olması, içinde aşk ve aksiyon barındırması çok hoşuma gitti. Kitabın sonunda Anthem acaba şimdi napacak diye merak ettim doğrusu. İkinci kitabın baskısı ülkemizde bulunmadığı için ise daha çok merakta kalacağım gibi . Kısacası çıtır çerezlik bir kitaptı arkadaşlar, çok boştaysanız ve reading slump denilen olaydan çıkmak istiyorsanız bu kitap sizin için harika bir kitap olabilir.