"Daha dün ruhlarının yalnızlığında hasta odalarının loşluğunda çabucak ölmeyi arzulayanlar, başkalarının yaşamını ve mutluluğunu görünce nasıl da yaşamak istiyorlar."
Sayfa 224 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Herkese merhaba. Frankenstein veya Modern Prometheus, Mary Shelley tarafından yazılmış ve ilk kez 1818 yılında İngilizce olarak Büyük Britanya’da yayımlanmıştır. Aynı zamanda birçok kez de sinema ve tiyatroya uyarlanmıştır.
Frankenstein romanı, Lord Byron’ın Mary Shelley ve kocası Percy Bysshe Shelley’le 1816’da yaptığı tatil sırasında bir akşam birbirlerine kısa öyküler anlatması sonucunda ortaya çıkar.
Romanın başkahramanı olan tıp öğrencisi Victor Frankenstein ölümsüzlüğü bulmayı istemektedir. Yaptığı birkaç deney sonucunda amacına ulaşır. Çeşitli yerlerden topladığı ceset parçalarını bir araya getirir ve bunun sonucunda bir şey yaratmayı başarır. Fakat yarattığı şeyden memnun kalmaz ve kaçar. Ancak yaratık yaratıcısını tanır ve ondan intikamını almak ister. Çünkü her ne kadar mizacı başlarda iyi olsa da iyiliğine bir karşılık bulamaz. Görünüşündeki anormallik ve bunun sonucunda insanlarda yarattığı korku neticesinde dışlanır ve dünyada kendine ait bir yer bulamaz. Hissettiği yalnızlık ve sevgisizlik onun yumuşak duygularının yerini öfkenin almasına sebep olur ve o da yaratıcısından intikam almak ister.
Romanın ana temasına baktığımızda yaratılanın yaratıcısına başkaldırmasını işlediğini ve bu bakımdan içerisinde barındırdığı korku ögelerinin yanı sıra felsefi bir yanının da olduğunu söylememiz oldukça yerinde olacaktır. Bu yönüyle roman ve kurgusu beni fazlasıyla etkiledi. Bu bağlamda sizlere de farklı bakış açıları sunacağına inandığım için okumanızı tavsiye ederim. Herkese iyi okumalar dilerim.
"Üzüntünün bir gereklilikten çok alışkanlığa dönüştüğü bir zaman eninde sonunda geliyor ve saygısızlık gibi görünse de dudaklarda gezinen gülümsemenin kayboluşu sonsuza kadar sürmeli."
Herkese merhaba.
Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından yazılmış olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin Bir Sonu Vardır adında toplam dört bölümden oluşur.
Roman Hayri İrdal’ın ağzından onun anıları şeklinde ve onun gözünden anlatılmıştır. Yazar bu romanında toplumun sosyal bir hicvini yapmıştır diyebiliriz. Burada toplumun modernleşmeyi nasıl anladığını okura göstermek amacıyla SAE’yi kurgulamıştır. Enstitü, dönemin modernleşme kaygısı olan kurumları, politikacıları, bürokratları simgelemektedir. Enstitüyü kuran Halit Ayarcı, geçmişle bağını tamamen keserek yeniyi sürekli yücelten bir karakter. Bu bağlamda yeniyi anlamayan Hayri İrdal'ı ise sürekli eleştirmiştir. Yazar burada yeniyi sadece çıkarları ölçüsünde kabul eden çevreyi de eleştirmiştir.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde Abdülhamit Dönemi'nden Cumhuriyet Dönemi'ne kadar Türk toplumunu, dönemin eski-yeni çatışmasını, yanlış modernleşmeyi ve batıl inançlara, hurafelere körü körüne inanan insanları (Seyit Lütfullah üzerinden) anlatmıştır. Modernleşmenin kurumlara ne kadar yanlış yansıdığını ele almıştır. Tanpınar, anlatıcı yoluyla iki uygarlık arasında bocalayan Türk halkını çarpıcı bir şekilde okura sunmuştur.
Romanın içeriğinin besleyiciliğinin yanında Tanpınar’ın hepimizin bildiği muhteşem kurgu yeteneği ve diliyle eser harika bir noktaya ulaşmış. Henüz bu romanla tanışmayanların en kısa sürede tanışmasını tavsiye ederim. Herkese iyi okumalar.
"Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz."
"Bazen düşünürüm, ne kadar garip mahlûklarız. Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikâyet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?"