Gerilim, polisiye, gizem ve sürpriz sonları sevenlerin keyifle okuyacağı bir kitap. Dili gayet akıcı, çeviride de bir kopukluk söz konusu değil. Kitabın içeriğine bakarsakta bir yere kadar iyi bir dinamikte gidiyor ama kitabın ortalarına geldiğinizde bir sıkılma geliyor. Bunun nedeni de; olay artık çözülsün neymiş yaşananlar demekten ziyade kitabın akışında bir gerileme oluyor. Bu gerileme de son 30-40 sayfada kendini toparlıyor ve kitap bittiğinde “iyiydi ya en azından hiç beklemediğim bir sondu” diyorsunuz. Yani ben böyle söyledim en azından.
Kalbime dokundu. Başkaları bu kitabı okurken neler hissetti bilmiyorum ama ben hep ağladım ve hüzünlendim. Yazar, ergen psikolojisini o kadar başarılı anlatmış ki ilk sayfadan son sayfasına kadar ben “Sayers Wayte” oldum. Bazı bölümlerde yüreğim daraldı çıktım dışarı bir temiz hava aldım. Kitap okumanın güzelliği burada sanırım, okumaya başladığımızda kitap bizim hayatımız baş kahramanda biz oluyoruz. İşte bu kitapta böyle bir kitaptı. Kaçırılma psikoloji, kaçıran kişinin esareti altında hissedilen ve akla gelen düşünceler, kaçırılma sonrası travmalara kadar tek kelimeyle mükemmel bir kitaptı. Aynı zamanda ergenlerin birbirine yaptıkları zorbalıklarında tüm çıplaklığıyla kitapta işlenmesi de çok etkileyiciydi. Kitap psikolojik olarak o kadar sarsıcı gerçekleri önümüze sunuyor ki aslında bu sizi hassaslaştırıp hüzünlendiriyor. Bu kadar sarsıcı bir kitap olmasının bir diğer sebebi de yazarın (Robin Roe) psikoloji eğitimi almış, lisans ve yüksek lisans olması sanırım. Tavsiye ediyorum bu kitabı herkes okusun.
Martin Eden de üzerine konuşulacak ve kafa yormamız gereken çok konu var. Sosyal yaşam, felsefe, toplumdaki statüler, güçlü olmak… Bunlar üzerine oturup saatlerce tartışılabilir ve Martin Eden karakterinin nasıl ince, kendisinden ders alınması gerekilen bir karakter olduğu konuşulabilir. Ama ben neden bilmiyorum bu konular üzerinden eleştiri