"Tahammül sınırım çoktan aşıldığından beri insanlarla daha az görüşmeye, hislerimi açmamaya ve tuğla tuğla duvar örmeye başladım, beni sıkıntıya sokacak insanları ve durumları elimin tersiyle ittim, pişman değilim."
Zafertepe Dumlupınar'da o zamanları yaşamış kimselerle görüşüyordum. Bir ihityar yanıma gelerek: "Hani Ankara'da Gazi Paşa'nın (Atatürk'ün) heykelinin yanında mermi taşıyan kadın varya işte o benim" diyordu. Bu cümleyi yanındaki diğer yaşlı bir kadın da aynen söyledi. Bu sözler bir gerçeğin anlatımı idi. Ankara'daki bu anıtı Başkumandan Mareşal Gazi Mustafa Kemal'in at üzerindeki heykelini, iki Türk eri ve mermi taşıyan bir kadın heykeli çevreler. İşte bende Kurtuluş ve egemenlik savaşımızdaki her Türk kadını bu anıttaki heykelde sembolleşmiştir.
Arabası ile cephane götüren köylü kadın sırtında küçük çocuğu vardır ve üzerine bir örtü örtülmüştür. Fakat yağmur yağmaya başladığı zaman,çocuğun üzerindeki örtüyü islanmasın diye cephanenin üstüne örtmüştür. Demek ki Türk kadının ana kalbi, çocuğundan önce vatanın istiladan kurtuluşu için çarpmaktadır. Halbuki her yerde bilindiği gibi, ana ilk önce çocuğunu düşünür. İşte bu olayda da vatan savunması kadına çocuğundan önce ve değerli geliyor. Bu tarihi devremiz gerçekten kadının ve erkeğin ortak çalışması ile tam bir ulusal direniş örneğidir.
Bütün yolculuğu yapanlar milletçe kadını ve erkeği ile nasıl çalıştığını gözleri ile görmüşler ve bunları yazmışlar. Bu milli heyecan bütün Türkiye' ye yayılmıştır.
Yurt bütünlüğünün korunması, bunun için milli örgütler kurulmasını ve düşman işgalini protesto etmek için mitingler tertip edilmesini ve bu hareketlerin kamu oyuna, İstanbul hükümetine veya yabancı devletlere telgraflarla duyulmasını istiyor