Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İrem Bozkurt

Çekilen bir dişin ağızda bıraktığı derin, kuyu gibi bir boşluk vardı yüreğimde. Acıyan, sızlayan, kolayca dolmayacak bir boşluk.
Sayfa 287Kitabı okudu
Reklam
Haliyle annemin kararı "hapırsa da yiyeceksin, köpürse de yiyeceksin" kıvamındaydı. Dağıldı güzelim küçük dünyam.
"Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim; hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Annem bir türlü benim, trenimin hem makinisti hem kondüktörü olduğumu anlayamadı. E canım, tren raydan çıkarsa ne yapacağım? Yolcuların biletini kim kesecek? Kim "Bilet kontrol!" diyecek?
Reklam
Seher Teyze bile ayıpladı, Zeynep'in Sultan Teyze'ye vurmasını. Büyüğe el kaldırılmazmış. Küçüğe el kaldırılır mı?
Ne olursa olsun; bütün devletler, ilkel bir nüfusun kültürlü bir nüfustan daha kolay yönetileceği kabulüne dayanarak işler.
"Kabahat sende demeye dilim varmıyor canım anacığım ama bunca haksızlığa uğradığımız zaten bu yüzdendir. Biz birlik olmadıkça bize daha çok şey ederler."
Bu akşam yine kuşların kanadında batıyordu güneş.
Kız uyuyordu. Onun yanında, duvara bitişik yatakta yatan küçük çocuk da uyuyordu. "Benim gibi yapmış." diye düşündü doktorun karısı, çocuğa en korunaklı yeri vermiş. Birer dayanıksız duvarız biz, yolun ortasına yerleştirilmiş bir taş sadece. Düşmanın o taşa takılıp tökezlemesinden başka umudumuz yok.
Reklam
Herkes bilir ki mükemmeliğe giden yol taşlıdır ve erdem de bu yolda her zaman engellerle karşılaşır. Günahı ve kötülüğü ise şans öylesine destekler ki, kişi daha asansörün kapısına gelir gelmez kapılar açılır.
Ne de olsa şöyle düşünüyorlardı: Eğer savaştan sağ çıkılsa bile açlıktan ölünen bir cehennem varsa bu dünyada, elbet bir cennet de vardır. Ama yanılıyorlardı. Hepsi de kandırılmıştı. Cehennemin varlığı, cennetinkine kanıt değildi. Ama onları anlayabiliyordum. Böyle öğrenmişlerdi. Hatta sadece onlar değil, herkes. Bütün dünya nüfusuna ezberletilmiş olan, varak çerçeveli ve gösterişli bir tablo vardı. O tabloda, iyiler kötülerle ve cennet cehennemle savaşıyordu. Oysa böyle bir savaş yoktu ve hiç olmamıştı.
Sayfa 23
"Bugün hayattaysak eğer, soyağacımızda birileri "Ya o ya ben!" dediği için değil miydi? Belki de kötülüğün ağır basması bile değildi bu. Doğal olandı. Sadece bize çirkin geliyordu, o kadar. Ama doğada çirkinlik diye bir şey yoktu, güzellik de. Gökkuşağı, sadece gökkuşağıydı ve hiçbir doğa bilimleri kitabında altından geçilebileceğine ilişkin bir bilgi yoktu."
Sayfa 18
"Yusuf, Kenan iline dönecek, bırakın matemi Ahırlar gül bahçesine dönecek, bırakın matemi Bir tufan patlayıp tüm canlıları boğmaya kalkışsa En güçlü kasırgayı bile aşacak Nuh gibi bir kılavuzunuz var, bırakın matemi."
Sayfa 486Kitabı okudu
"Hep kuzeyi gösteren bir pusula ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da mutlaka bir kadını işaret eder. Her zaman. Bunu aklından çıkarma, Meryem."
Sayfa 429Kitabı okudu
Reklam
"Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin, Ne de duvarlarının gerisinde gizlenen bin muhteşem güneşi."
Sayfa 225Kitabı okudu
Ben ölüler içinde yüzen, ben tanrılar tarafından alnına "Sonsuza kadar acılar içinde kıvranacaktır." yazılan saray başyazmanı Patasana.
"Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım. ... Sevdiği kadın aşkı uğruna ölürken kralına bağlılığın vakarıyla ellerini göğsünde kavuşturarak sessiz kalmayı seçen yeryüzünün en onursuz erkeği. Erkeklerin yüz karası."
"Hatta kazılarda bu tür ilişkilere girmenin çalışma verimini düşündüğüne inanmasına karşın uzun boylu, sert görünümlü, utangaç yüzlü yüzbaşı ile ilgilenmeyi sürdürüyordu."
"Zaten bana öyle geliyor ki, insan ne zaman güneyden kuzeye iki yüz fersah yol gitse yeni bir manzara gibi yeni bir roman da çıkar ortaya."