"Maalesef hükümlerin peşin olarak kesildiği bir iklimde ve ülkede yaşıyoruz. Eğer bizden biri değilse karşımızdakinin ”masum” olabilme ihtimali aklımızdan bile geçmiyor, Ülkenin her mahallesi dev bir arenaya dönmüş, gözü dönmüş, kan isteyen kalabalıklar doldurmuş tribünleri."
Sayfa 27 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 3.BaskıKitabı okudu
Darbe girişimine karşı sağduyunun reaksiyonu gecikmedi. TSK içindeki Atatürkçü, milliyetçi subaylar, astsubaylar, polis içinde ve yargı camiasında Cumhuriyete bağlı devlet görevlileri tek vücut olmuştu. Sokağa çıkan halksa, hayatlarını bedenlerini ülkenin geleceği ne sıkılan kurşunlara, bombalara karşı siper etmişlerdi.
"Hem öğretmen kalmak, hem cemaata öncü olmak? ... " Evet, bunda düşünülecek manalar vardı. Öğretmen kalmak, köyün günlük çatışmalarına, çelişmelerine katılmamak. Ama cemaata öncü olmak? ... Doğru olan her halde buydu. Bunu ne kadar yapabildim, bilmiyorum. Fakat şunu anlıyorum ki öğretmen; ne bekçi, ne muhtar, ne de jandarmadır. O, öğretmendir. Yolları arayabilir. İmkanları açabilir,toprağa renk verir, suları uyandırır. Kurullar,teşkilatlar kurdurur. Ama kendisi bunların hepsinin dışında, hepsinin üstünde kalır. Bir öncü, bir yol gösterici olarak. Bir öğretmen olarak ...
Tarih öncesinin dev avcıları; arslanların,parsların pençelerinden kaptıkları avlarını, geyiklerini, karacalarını, belki bu
kayaları saran eski ormanlardan avlıyorlardı. Yahut bu gölün çevresinde pusular kurarak, şu mağaralar boğazına sürüklüyorlardı. Bu
maceraların en az 4000 yıllık bir geçmişi olması gerekti. Mesela 4000
yıl önce bir avcının, tam bu benim çöktüğüm mağara ağzında, günün bu saatinde, taştan bıçağıyle bir yaban domuzunu parçalamış olması mümkündü. Sonra aradan nice nice insan selleri geçti. İlk toplumlar, sonra Etiler, Frigyalılar, İskender'in şu dağın arkasında hemen yakınımızdaki Gordiyon'a sürüklediği ordular. Sonra Galatlar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Türkler... Her dalganın yüzlerce yıl süren hikayesi var. Zaferler, yenilgiler, çileler ve nihayet şu Türkmen boylarının gelişi ve hazin eriyişi. Ormanların ölüşü, suların çekilişi, meraların soysuzlaşması...
Hulasa, insanoğlu buralarda bizden önce de yaşamıştı. Daima çarpışmış, daima çilesini çekmişti. O halde bu en azdan 4000 yıllık
insan seli içinde en korkağı ben miydim?
Bu dünyada herkesin bir benliği, bir kişiliği vardır. Herkes bir işe yaramak ister. Herkes bir işe yarar. Eğer bir insan kendini küçük,faydasız görüyorsa,bu belki de onun suçu değildir. O da bir iş yapmak, o da bir iş başarmanın gururunu duymak istemez mi?
Anadolu'da pazarlar, memleketin nabzıdır. Anadolu'nun kan damarları, şehir, kasaba pazarlarında atar. Bu pazarlarda yalnız civarın varını yoğunu görmezsiniz. Memlekette bostanlar, bahçeler mi gövermiş, bacalar mı yükselmiş, uçtan uca yollar mı döşenmiş, bunların nişanlarını kasaba, köy pazarlarında görürsünüz. Köy ne verir, köy halkı ne okur, köy nasıl eğlenir, saçacak parası var mı, yoksa kıtlıktan mı bunalıyor. Bu soruları size hafta pazarları cevaplandırabilir.