Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yok yok

(Mevlid okumak) demek, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” dünyâya gelişini, mi’râcını ve hayâtını anlatmak, Onu hâtırlatmak, Onu övmek demekdir. Her mü’minin, Resûlullahı çok sevmesi lâzımdır. Onu çok seven, Onu çok anar, çok söyler, çok över. Deylemînin bildirdiği ve (Künûz-üd-dekâık) da yazılı hadîs-i şerîfde, (Birşeyi çok seven, onu çok
Reklam
Buhârî-i şerîfde diyor ki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” çok zemân hizmetinde bulunmakla şereflenmiş olan Enes bin Mâlik, kendisi ile berâber bir sakal-ı şerîfin defn olunmasını vasıyyet etdi. Kabrde, Allahü teâlânın huzûruna sakal-ı şerîf ile birlikde çıkmak istedi. Kâdî İyâd (Şifâ) kitâbında diyor ki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” fazîletlerinden ve kerâmetlerinden ve bereketlerinden birisi de şudur ki, Hâlid bin Velîd “radıyallahü anh”, başında sarığı arasında bir sakal-ı şerîf taşırdı. Bunu taşıdığı her muhârebede zafer kazanırdı. Hâlid, mubârek bir kılı sebebi ile murâdına kavuşuyor da, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek zât-ı şerîfini vesîle ederek Allahü teâlâdan dilekde bulunanlar kavuşmaz olur mu? Büyük islâm âlimi, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” âşıkı olan İmâm-ı Muhammed Busayrî şâzilî “rahmetullahi aleyh” [ 110 ] (Kasîde-i bürde) de bu inceliği çok güzel anlatmakdadır.
Ümmetin amellerinin Resûlullaha gösterildiğini bildiren pekçok hadîs-i şerîf vardır: Bezzâzın sahîh kimselerden alarak, Abdüllah ibni Mes’ûd hazretlerinden haber verdiği hadîs-i şerîfde, (Hayâtım, sizin için hayrlıdır. Bana anlatırsınız. Ben de size anlatırım. Öldükden sonra, vefâtım da, sizin için hayrlı olur. Amelleriniz bana gösterilir. İyi işlerinizi gördüğüm zemân, Allahü teâlâya hamd ederim. Kötü işlerinizi gördüğüm zemân, sizin için afv ve mağfiret dilerim) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, Resûlullahdan işitdim denilerek bildirildi. Başka sağlam kimseler, bunu (Mürsel) olarak da bildirmişlerdir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Meyyitlerin, dirileri gördüklerini bildiren vesîkalardan biri, Buhârîdeki, (Her meyyite, her sabâh ve her akşam âhıretdeki yeri gösterilir. Cennetlik olana, Cennetdeki yeri, Cehennemlik olana, Cehennemdeki yeri gösterilir) hadîs-i şerîfidir. Gösterilir sözü, gördüklerini bildirmekdedir. Allahü teâlâ, (Fir’avn) ın adamları için, (Onlara sabâh akşam ateş gösterilir) buyurdu. Meyyit görmeseydi, gösterilir demek fâidesiz olurdu.
Allahü teâlâ Meryem sûresinin seksenbeşinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâdan korkanlar, o gün, Rablerinin ni’metlerine müşterek olarak giderler) buyurdu.
Reklam
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”: (Ey ümmetim ve Eshâbım! Siz ölülerinizin kefeninde mübâlaga ediniz! Zîrâ, benim ümmetim kefenleriyle haşr olunurlar. Hâlbuki sâir ümmetler çıplakdırlar) buyurdu.
Allahü teâlâ ilâhlık makâmında tecellî buyurup, yedi kat gökleri sağ kudreti dâhiline ve yedi kat yeri sol kudreti dâhiline alıp der ki: (Ey alçak dünyâ! Senin içinde rablık da’vâsı edenler ve ahmakların rab tanıdıkları âcizler nerededir ve senin güzel ve latîf görünerek aldatdığın ve âhıreti unutdurduğun kimseler nerededir?) Bundan sonra kahr, yok edici kuvveti ve hikmeti ile iftihâr eder. Sonra, Mü’min sûresinde bildirildiği gibi, meâlen, (Mülk kimindir) der. Hiç kimse cevâb vermez. Kahhâr olan Allahü teâlâ kendi kendine meâlen, (Vâhid ve kahhâr olan cenâb-ı Allahındır) buyurur.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (İnsanlar uykudadırlar, öldükleri vakt uyanırlar) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf üçüncü hayâtı, ya’nî kabr hayâtını bildiriyor. Kabr hayâtındaki hâller, mevtâların hakîkatleri, sıfatları zâhir olduğu vaktdeki hâllerdir. Mevtânın ba’zısı yerinde kalır. Ba’zısı dolaşır. Ba’zısı döğülür. Ba’zısına da şiddetli azâb edilir. Bunun doğruluğuna delîl, Mü’min sûresinin, (Nâr, füccar üzerine sabâh akşam arz olunur. Kıyâmet gününde de, Cehennemde vazîfeli olan meleklere, Fir’avna tâbi’ olanları azâbın en şiddetli mahalline atın) meâlindeki kırkaltıncı âyet-i kerîmesidir.
2- (Feth-ul mecîd) vehhâbî kitâbının kırksekizinci ve üçyüzkırksekizinci sahîfelerinde, (Ameller, ibâdetler îmândandır. İbâdet yapmıyanın îmânı gider. Îmân azalır ve çoğalır. Şâfi’î ve Ahmed ve başkaları bunu sözbirliği ile bildiriyorlar) diyor. İbâdetin vazîfe olduğuna inanmak îmândandır. İnanmak başkadır. Yapmak başkadır. Bunları birbirlerine karışdırmamalıdır. İnandığı hâlde, tenbellikle yapmıyan kâfir olmaz. Kitâbın yazarı, bu yüzden milyonlarca müslimâna kâfir damgası basmakdadır. Bir müslimâna kâfir diyenin kendisi kâfir olur ise de, te’vîl ile söyliyen kâfir olmuyor.
Hz. Ebubekir (R,A\) şöyle buyurur, «Allah'a ibadet etmenin tadına varayım diye müslüman olduğumdan beri doyasıya yemedim. Allah'a kavuşmak şevki ile kanasıya içmedim. Çünkü, çok yemek, az ibadete sebep olur, insan çok yiyince vücudu ağırlaşır, gözkapaklarına ağırlık çöker, azalan gevşer. Böyle bir kimsenin elinden, kendini ne kadar zorlarsa zorlasın uykudan başka bir şey gelmez, çöplüğe atılmış bir leş gibi olur» Minlacil alezhinde böyle denilmiştir.
Reklam
Çok yemek
Yine anlatıldığına göre Yahya Bin Hz. Zekeriyya (A.S.) bir keresinde karnını arpa ekmeği ile fazlaca doyurur, o gece her zamanki zikrini ya-pamadan uykuya dalar. Allah (C.C.) O'nu vahiy yolu ile şöyle azarlar, «ey Yahya! Benim evimden daha hayırlı bir ev mi buldun, yoksa bana yakın olmaktan sana daha faydalı bir muhit mi buldun? izzet ve celâlim hak-kı için, eğer Firdevs ile cehennemin her ikisini yakından görüp mukaye-se etsen gözyaşı yerine irin ağlar ve dikişli elbise yerine demir giyerdin.»
Çok yemek
Anlatıldığına göre bir gün Yahya İbni Zekeriyya (A.S.) şeytan ile kar-şılaşır. İblisin kucağında bir tomar yular vardır. Hz. Yahya ona «bunlar nedir» diye sorar. Şeytan «bunlar insanoğullarını avlamama yarayan az-gın nefsi arzulardır» diye cevap verir. Hz. Yahya «aralarında bana ait bir şey var mı» diye sorar. Şeytan «hayır yok, yalnız sen bir gece yemeği fazla kaçırmıştın da seni namaz-dan alakoyduk» karşılığını verir. Bunun üzerine Hz. Yahya «öyleyse bundan sonra hiç bir zaman do-yasıya yememeye kesinlikle karar veriyorum» der. Şeytan da «o halde ben de bundan sonra hiç kimseye nasihat vermemeye kesin karar veri-yorum» karşılığını verir.
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: — Çok yeyip içerek kalbi öldürmeyin. Çünkü çok sulanmış bitkinin kuruması gibi oburluk da kalbi öldürür.» Salihlerden biri mideyi, kalbin altında kaynayan ve buharı kalbi sa-ran bir kazana benzetir, buharın çokluğu kalbi lekeler, hatta karartır. Oburluk, anlayış ve bilgi azlığına yol açar, mide şişkinliği. zekâ kes-kinliğini giderir.
Öyleyse gelin, hayat defterinin sayfalarını çevirmeye çalıştığımız Hz. Hatice validemizin de şahsiyetini oluşturan temel anahtarları tespit etmeye çalışalım ve bunu anlayabilmek için biraz gayret sarf edelim. Bu konuda çok şey söylenir de, özellikle Hz. Hatice validemizin şahsiyetinin dört temel anahtarına dikkat kesilelim ve bu anahtarlardan kendi hissemize düşeni almaya çalışalım. Hz. Hatice validemizin şahsiyetinin dört temel anahtarı şunlardır: Edep , Sadakat , Fedakarlıkve Vefa . Birer cümleyle de olsa bunları anlamaya çalışalım.
Ne farkı var Hz.Hatice’nin diğer hanımlardan diyebilirsiniz? İsterseniz o farkı biz değil de, Âlemlerin Sultanı olan Efendimiz ( sas) söylesin: “…Vallahi Allah bana Hatice’den daha hayırlısını vermedi. Herkes beni yalanlarken o beni doğruladı. Herkes kapılarını bana kapatırken o kapılarını bana açtı. Herkes benden kaçarken o bana şefkatle kollarını açtı.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned 6/117)
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.