Çoğu kadınların zayıf bir yanı vardır. Kendilerinde daha iyi bir taraf alın, dudaklar, eller-olduğunu keşfettiklerinde, sanırlar ki bu güzellikler göze çarpacaktır da herkes şöyle bağıracaktır: "Şu güzelim düzgün alna bakın! Önünde diz çökülecek Yunan burnuna bakın!" Güzel omuzlara sahip kadın, delikanlıların önlerinden geçerken hayranlık çığlıkları atarak, "Ne tanrısal omuzlar!" diyeceklerini; alna, burna, saça, yüze de sadece belli belirsiz bakacaklarını düşünür. Kimi kadınlar, işte böyle düşünürler.
Sonuç olarak, düşünürsen insanlar, canlarını dişlerine takarak kendilerini türlü yaşam düzenler kurar ve buna alışırlar. Ondan sonra adamın biri çıkıp ayaklanır, bu yaşamın doğru olmadığını söyler. Yalan mı? Biz bu yaşamı elde etmek için neyimiz varsa verdik, canın cehenneme! Ve öğretmeni ya da aziz'i dövmeye başlarlar. İşte! Bizi rahat bırak! Ama yine de gerçek, " böyle yaşanmaz" diyenlerdedir. Gerçek, onlardan yanadır. Ve eğer yaşam daha iyi bir yöne gidiyorsa, bizim çabalarımızın bir sonucudur bu.
İnsanları çekiçle ezin, şeklini şemalini bozun, kendi yolunu buldu mu eski hallerine döneceklerdir. Aynı açgözlü, zulüm tohumlarını ekin, aynı meyveleri toplarsınız. Ne ekerseniz, onu biçersiniz.
Bir roman kahramanı ancak bu kadar itici olabilir. Sonunu okumak için heyecanlandığımı inkar edemem. Ama kitabı bitirdiğimde içinde bulunduğum psikolojik durumu da tarif edemem. Yazarın diğer kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum...