İşte ondan sonra, kardeşim Hidayet, insanlığa öfkem başlıyordu; belki de ilk öfkemelerimi bu oyunlar sırasında duymuştum. Çünkü, bütün gücüme rağmen oyuna geliyordum. Kendime kızıyordum: Çünkü oyuna geliyordum, anlıyor musun oğlum Hidayet? Oyuna geliyordum. Oyuna gelmemeliydim, bana oyun oynanmamalıydı. Bütün gücümle uyanık kalmalıydım; başkalarının rüyalarını görmemeliydim. Ve kardeşim Hidayet, öfkelenince de onların kusurlarını, küçüklüklerini, daha önce hoşgörüyle karşıladığım kendini beğenmişliklerini daha şiddetle görüyordum ve unutmuyordum. Onları kıskanıyordum, onları beğenmiyordum. Oynadıkları oyunu hiç anlamıyorlardı.Yaşamak istiyorlardı; en çok buna kızıyordum.
Delileri de önce onlar kovalar.Eğilip yerden taş alan yüzlerce deli birden göründü kafasında; yüz milyonlarca çocuk, on binlerce deliyi kovaladı. Salim’le iyi geçinmeliyim. “Saçmalama,” diye homurdandı, içeri girerken. Kapıyı kapamak için elini tokmağa uzattı, kolu havada kaldı: Gülünç mü, güldürücü mü? Çocuklardan kendini koruyamazsın, görünüşe