Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nili

Yeryüzü yoktu, yükseklik ve derinlik, isim yoktu. Toprak altında Apsu vardı yalnız, ilk yaratıcı olan tatlı su. Bir de acı su Tiamat vardı. Bir de döl yatağına dönen Mummu; O zamanlar tanrılar yoktu daha.
YARATILIŞ- BABİLKitabı okudu
Reklam
İşte, o gece, biz de Garden Bar'da böylece «sabahı etmiş idik.» İş bununla kalsa iyi... Fakat, Şairi Az a m bizi «hi i ibi hasır» bırakarak Fransız güzeliyle birlikte sallana sallana çıkıp gitmiş idi. Nereye ? Ne yapmak için ? Bunu, önümüzdeki ge­ celerin birinde Mariette'e sormuştuk: « - Seni alıp götürüyor. Ya sonra ne oluyor?» Ve Mariette şuh bir kahkaha atarak: « -Mais, qu'est que vous eroyez, mes petits Messieurs ? ll est un. tigre.»* demişti. Fransız kızının bu sözünü, elli üç yıl sonra bile hala kelimesi kelimesine fransızca olarak ha­ tırlayışıma göre, anlaşılıyor ki, bende pek derin bir tesir bırakmıştır. Neden mi, diyeceksiniz ? Biz yaşta bir kızın altmış beşlik bir adamdan «kaplan» diye bahsedişinin ve bunu söylerken bir de bu sözüne «Mes petits Messieurs» hitabını katışının delikan­ lılık gururumuza ne kadar dokunmuş olduğunu burada açıklamaya hacet yoktur sanırım.
Ne sanıyorsunuz küçük beyler? O bir kaplan.Kitabı okudu
Bunun gibi, bir vakitler araları pek açık olan Ali Kemal'den her bahsedişinde «O, ansiklopedik bir cehalet içindedir» derdi. Birinci Cihan Harbi'ndeki davranışları yüzünden, daha doğrusu Erkanı Harbiye Riyaseti tarafından Çanakkale'ye davet edilen yazar ve şairler arasında kendi adının unutulmuş olması üzerine, gözünden düşen Enver Paşaya şu sitemde bulunmakla yetinirdi «Harbiye Nazırı Enver Paşa hürriyet kahramanı Enver Beyi öldürdü.»
Süleyman NazifKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hiç unutmam, Lebon çayhanesinde sohbet ederken aramızda, bilmem neden, «Cemal Paşa frankofil (Fransızsever), Enver Paşa germanofildir (Almansever)» diye bir söz konusu açılmıştı. İçimizden biri, bunu fırsat bilerek -mut­ laka Süleyman Nazif'i kızdırmak için- «Ya Ha­lil Bey nedir ?» diye sormuş tu. Bunun üzerine, üstad ön dişlerini birer süngü ucu gibi uzatarak şu cevabı vermişti: « Omu ? O sadece fildir.»
Sözleri «nükte»ler ve «cinas»larla doluydu ve hafif bir Diyarbakır şivesi bu sözlere baharatlı bir tad katıyordu. Hep o söylüyor ve biz dinliyorduk. Bu sırada, nasıl oldu bilmiyorum, Şahabettin Süley­man, bir Namık Kemal bahsidir açıvermişti. Sanırım, «Ne yazık, Namık Kemal, yolunda o kadar mücadele ettiği hürriyet ve Meşrutiyet devrine erişemedi» demek istemişti. Bunun üzerine, Süleyman Nazif'in, o insanı ısıracakmış gibi dışarıya fırlak dişleriyle gülümseyerek şöyle söylediğini hatırlıyorum : «- İyi ki erişemedi. Aksi takdirde, Abdül­hamid'e takdim ettiği arizaların meydana çıkaniışı karşısında çok müşkül bir vaziyete düşerdi» ve bu sözlerine şunu da ilave etmişti: «Hem, merhum Kemal Bey pek de şuurlu bir Meşrutiyet taraftarı değildi. Mithat Paşaya yazdığı bir mektubu bugün oğlu Ali Haydar Beyin elindeki tarihi vesaik arasındadır. Merhum bu mektubunda der ki: "Eğer, meşrutiyet dediğiniz idare şekli 'zerretüma' Şeriata mugayir ise ben bu davaya kat'iyyen iştirak edemem."] Şahabettin Süleyman'la ben dona kalmıştık. Hele Şahabettin adeta aptallaşmıştı. Üstaddan ay­rpılıp eve dönerken yolda, ikidebir, şöyle söyleniyordu : «Sanki, vücudumdan bir parça kopmuş gibi geliyor bana !»
Sayfa 219Kitabı okudu
Reklam
Bir gün bana demişti ki; «-Vaktiyle üstüme saldırma­yı bir yırtıcı kuş avı sanıp kahramanlık taslayanlar, şimdi birer birer yanıma sokulup gagamı okşuyorlar. Ama, ben, hala mücadelemde devam ediyorum. Kime karşı bilir misin ? Kendime karşı. Hem öyle bir öfke, öyle bir nefretle ki, aynada gördüğüm yüzüme tüküresiye kadar ... »
Mütarekede hemen hemen bir lokma ekmeğe muhtaç halde sivil hayata döndÜğü vakit başvur­ duğu bütün kapıların yüzüne kapandığını görünce ve şuradan buradan «Senin Türkiye'de işin ne ? Bağdat'a gitsene !» gibi laflar kulağına gelmeye baş­ layınca, Haşim, yüreğini kemiren bu kurdu şu sö­züyle dışarıya atacaktı: «Öyle ya, diyecekti, harp olur, Ahmet Haşim vatan müdafaasına çağrılır; sulh olur, vatandan kovulmak istenir.» Fakat, bu­na rağmen o büyük Türk şairi, her cevre katlanarak, kültürüyle, kalbiyle bağlı olduğu bu vatandan ay­rılmayacak ve - bunu belki kimse bilmiyordur­ ve Irak hükumeti tarafından kendisine vaadedilen bü­tün refah imkanlarını iterek bir küçük iaşe memurluğunun daracık geçim şartları içinde İstanbul'da yaşamayı gönlünün meyillerine daha uygun bula­caktı.
Bunun üzerine, derin bir hayal kırıklığına dü­ şerek Haşim'e sormuştuk: « - Canım, Çanakkale'de gördükterin yalnız bundan mı ibaret?» « - Yok, demişti, bir de düşman bombar­dımanlarının havada bir patiska çarşafın yırtılışını andıran sesleri vardı.» Ve gözlerinin ucuyla gülüm­seyerek ilave etmişti. «Benden bir kahramanlık neşidesi mi bekliyordunuz ? Onu da her şey olup bittikten sonra izzet ve ikram ile Çanakkale'ye davet edilen şairlerden dinlersiniz. Şimdi, burada sizinle konuşan sadece ihtiyat zabiti Haşim Efen­ di'dir.»
Hele, büyük bir şiir ustası olan Yahya Kemal'in bir gün gelip onun şairliğinden bile şüpheli görünüşü ve 《Ahmet Ha­ şim, nesir yazsa daha iyi bir şey yapmış olur》 deyişi bu insafsızlığın en sert örneklerinden birini teşkil etmişti.
Bir taraf bahçe, bir taraf da dere Gel uzan, sevgilim , benimle yere Suyu yakuta döndüren bu hazan Bizi gark eyliyor düşüncelere
Sayfa 120 - Ahmet Haşim şiir örneği.Kitabı okudu
Reklam
Ahmet Haşim, biraz durdu, düşündü: <<-Bu kuklaların en tipik örneklerini ben Fecri Ati'de gördüm, dedi. Bunlar kendilerine, son zaman­ larda bir de «academicieb> süsü vermişlerdi. Yeni seçilen azaları Fransız Akademisi'nde olduğu gibi karşılıklı nutuklar söyleyerek merasimle kabul edi­yorlardı. Hatta, bir defasında, bu maymunluğu yapmak felaketi benim başıma gelmişti. Muhatabım Neyyir'­ di.* Beni dinleyenler arasında Cenab Şahabettin'le Süleyman Nazif de vardı. Neyyir'den başka hiç kim­ se ne demek istediğimi anlayamadı. Anlayamadıkları için de benimle alay etmeğe kalkıştılar. Bunun üzerine, ben de söğüp sayarak toplantıyı terk edip çıktım, gittim. Sen o sıralarda, yine İstanbul'da değildin; ya İzmir'de, ya da Mani s a'da idin. Fakat, o kuklalar sana bu hadiseyi mutlaka anlatmışlardır ve kim bilir beni ne kadar gülünç bir hale sokarak ... »
Sayfa 117Kitabı okudu
Geri16
101 öğeden 91 ile 101 arasındakiler gösteriliyor.