Belki de ciddiyetle yaklaştığı tek şey, Regine ile olan ilişkisiydi - ki zaten bu ciddiyet, onu kesin bir ayrılığa, yüz çevirmeye sürüklemişti. Gel gelelim bu ayrılık, Kierkegaard'yu daha sonraları iki şeye dönüştürecekti; öncelikle oldukça üretken ve gerçekten de sıra dışı bir yazara; ve sonra Kopenhag sokaklarında yalnız başına gezinen çırılçıplak bir ruha... Bunların ikisi de Kierkegaard idi; bir yanı üreten, bir yanı tükenen... Ölüm, bir kez daha yakınsanmıştı...
Kendi yaşamının koşullarından, yani melankolisinden, kederinden, ıstırabıdan, kaygısından; yani onu o yapan bütün şeylerden, bir başkası için vazgeçemezdi. Bir başkası için, kendi olmaktan vazgeçemezdi.
Şuna inanıyorum ki akılları baştan alan bu ilk karşılaşmalarda Dan ve kadın, birbirlerinde gördükleri şeyler konusunda yanılıyorlardı. Her biri kendi yalvaran, yaralı bakışının yansımasını görüyor, onu arzu ve bütünlük sanıyordu. Her biri kanadı kırık bir yavru kuştu ve başka bir kanadı kırık kuşa sarılarak uçmaya çabalıyordu. İçlerinde boşluk hisseden insanlar hiçbir zaman bir başka eksik insanla birleşerek iyileşemezler. Tersine, iki kırık kanatlı kuşun eşleşmesi hantal bir uçuşa yol açar. Uçmasına yardıma sabır yetmez; er geç birbirlerinden ayrılmalı ve yaraları ayrı ayrı sarılmalıdır.
Nietzsche'den alıntı yaparak, insanın biriyle ilk karşılaştığında onun hakkında her şeyi bildiğini, daha sonraki karşılaşmalarda ise kendini, kendi bilgeliğine körleştirdiğini söylemişti.
Belki de bir ilk karşılaşmada korumalar iniktir; belki insan karşısındakine henüz ne tür bir kişilik giydireceğine karar vermemiştir. Belki de ilk izlenimler gerçekten ikinci ve üçüncü izlenimlerden daha doğrudur.
Elbette karısı onun hakkında bilgi edinmeye çalışıyordu. Elbette onun hareketlerini ve yazışmalarını merak ediyordu. Ama yaşamı hakkında en masum bilgi kırıntılarını bile paylaşmayı reddederek onun merakını kamçılayan Dave'in kendisiydi.
Kendi yaşamının koşullarından, yani melankolisinden, kederinden, ıstırabından, kaygısından; yani onu o yapan bütün şeylerden, bir başkası için vazgeçemezdi.Bir başkası için, kendi olmaktan vazgeçemezdi.
Sana şunu söyleyeyim Momo,
-Hayatta en tehlikeli şey, gerçekleşmiş hayallerdir.-
Hele benim ki gibi olursa! Artık hayal edecek hiçbir şeyim kalmadı. Sizlere dönsem bile artık orada hiçbir işe yaramam. Her şeyden bıktım ben.
"Hayır, Momo," diye karşılık verdi Hora Usta, "bu saatler sadece benim eğlencem. Bunlar her insanın göğsünde taşıdığı şeyin basit birer taklidi yalnızca. Çünkü nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur!
Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır.
"Bu doğru değil!" diye hırsla bağırdı yabancı çocuk. "Annem ve babam beni çok severler. Vakitleri olmuyorsa ne yapsınlar. Bu iş böyle! Bana çok pahalı olduğu halde bu radyoyu bile aldılar. Bu, beni çok sevdiklerinin ispati değil mi?
Bunlar elbette, Momo'nun arkadaşlarının, hele kendisinin hiç sahip olmadığı çok pahalı oyuncaklardı. Bunlar en küçük ayrıntılarına kadar öyle ince düşünülerek yapılmışlardı ki, çocukların hayal kurmalarını gerektiren bir yanları kalmamıştı.