Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

猫 Neko

Aziyade ile yaşadığı aşk Loti'ye Türk dünyasının kapısı­ nı aralamıştır. Önceleri "çocukların askereilik oynaması gibi efendiyi oynayan" bu genç adam "hiç farkına varmaksı­zın yavaştan Türkleş[tiğini ayrımsamış] gelişen siyasal olay­ lar karşısında [ ... ] gönlü[nün] haritadan silinmek istenen bu güzel ülkeden yana" olduğunu açığa vurmuştur. Artık "kendi memleketinin tehdide ve ölüm tehlikesine maruz kalması halinde hissedeceği coşkuyu bir parça Türkiye için de hisse[tmektedir]".
Reklam
İnsanların ilişki kurmak yerine iletişim kurmaları çağımızın vebası.
Babam, üstüne ütülü ceket almadan dışarı çıkmayan babam... Her zaman nazik ve karşısındakine hak vererek konuşan babam... Başkalarının göstermek istemediği yanlarını görse bile söylemeyen, hiçbir sırrı paylaşmayan babam...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Oysa ben, sokakta karşılaştığım zaman annemi seyretmeye doyamam. Dünyadaki bütün kadınlardan daha zariftir o. İnce topuklu ayakkabıları, rüzgârda tel tel ayrılan saçları, narin bedenini saran ipeksi giysileriyle kibarlık sembolüdür. Dans eder gibi yürür, şarkı söyler gibi konuşur. Bakışları, değdiği her kişinin kendisini özel hissetmesine neden olur.
Neşe içinde, makinist Münevver Hanım’ı uyarıyor; “Aman bizi çabuk götürme. Yavaş yavaş, saatte iki üç kilometre hızla gitsek yeter!” diyorlardı. Bazen göl üzerinde güneş batarken Münevver Hanım, “Günbatımı durağı!” diye bağırıp, treni durduruveriyordu.
Reklam
“Hikâyeleri anlatmaya devam et!” diye tutturdular. “Senin anlattıkların, Meltem’in katkılarıyla zenginleşince tadına doyulmuyor!” İlyas, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar derlerdi, demek doğru değilmiş!” diye içinden geçirdi. “Ben öyle yalancıyım ki, mumum sonsuza kadar yanıyor. Yalancının yalanının ortaya çıkması ne büyük hediyeymiş meğer. En korkuncu, yalanın hiç ortaya çıkmaması. Sürekli aynı yalanı tekrar etmek zorundasın o zaman. Ne büyük yorgunluk!”
Konuşma sırası, arazi kavgasını anlamsız bulan yaşlılara gelmişti. “İnsanlar toprağa sahip olamaz.” “Merak etmeyin, toprak sonunda bize sahip olacak.”
Sayfa 113Kitabı okudu
Münevver Hanım endişeyle ona baktı. “Ben gerçek bir lokomotif gibi lokomotif istiyorum,” diye tutturdu. “Biçim benim için çok önemli. Pastaya benzeyen bir pilav yemem, tornavida biçimli patates kızartmalarına dokunmam! Midye kabuğuna benzeyen çikolatalardan hep uzak dururum. Umarım, bu yaptığınız şey bir trene benzer!” Burak Bey gülerek, “Kaçınılmaz olarak öyle olacak,” dedi. “Eğer lokomotif yapmak istiyorsanız, sonunda çamaşır makinesinden çok trene benzeyen bir şey yapmak zorunda kalırsınız.” İlyas bu cümleyi de çok beğendi. Özenle defterine yazdı.
"Öyle zamanlar geldi ki,” dedi, “yolculuğa eşekle giden, arabayla dönmeye başladı.
“Bu mevsimde patatesler, bol bol konuşuyorlar ama boş konuşmuyorlar. Yıl boyunca toprak altında düşünüp, hikâye biriktiriyorlar. Gevezeler, ama akıcı dilleri ve üslupları var. Halk, ağızlarının içine bakıyor. Kimse, ‘çok konuşuyorlar’ diye, İlyas’ı suçladıkları gibi suçlamıyor onları. Çok şey öğreniyorlar onlardan. Dinozorların evrimleşmesi sonucunda kuşların oluştuğunu, patateslerden öğrenmişler. Lavantayla karabaş otunun aynı aileye mensup olduğunu da...
Reklam
“Ha anladım, öbür taraf. Dünyanın tersi!” demişti. “Yani, burada olan şeylerin tersi oluyor orada.” “Ne gibi?” “Ne bileyim; ağaçlar çiçek açacağına, çiçekler ağaç açıyor; otomobiller uçuyor, okullarda ders yerine eğlence var. Öğrenciler eğlenmekten zaman bulabilirlerse, gizli gizli kitap okuyorlar. Her çocuğun günde en fazla iki saat çalışma hakkı var. Zorunlu Eğlence Saatleri’nde kitap okumak, matematik problemi çözmek, tarihi konularda bilgilenmek falan yasak.” Meltem suratını ciddileştirerek susmuş ve, “Anlıyorum,” demişti. Öteki tarafın nasıl bir yer olduğunu hayalinde canlandırmaya çalışmış, sonra da İlyas’ı soru yağmuruna tutmuştu. “O zaman, bulutlar gökyüzünde değildir orada, değil mi?” “Elbette ki değil. Yerdeler. Zaten yağmur da yerden yukarı doğru yağıyor. Yağmurdan sonra, yürürken ayağın yerdeki gökkuşaklarına takılıyor. Hastaneler gökkuşakları yüzünden düşüp, kolunu bacağını kırmış insanlarla doluyor. Allah’tan yerlerde bulutlar var. Düşünce, bu yumuşak şeylerin üstünde buluyorsun kendini. Tabii şanslıysan. O zaman incinmiyorsun.”
İhtiyar (köpek), keyifle kuyruğunu sallayarak havayı koklamaya devam etti. Yaklaşan, içi geçmiş patlıcan dolması kokusu olabilir miydi? Belki de ıslak bir kedi? Patates yiyen köstebek olmasın? Geçmişten gelen bildik kokulardan olduğu kesindi. Yeni yıkanmış İran halısı ile dibi tutmuş nohut yemeği kokusu arasında bir şeydi.
"Belki de aşk dediğin, sevdiğin kişiyi mutlu etmek kadar basittir."
Yaşadığı için insanı mutlu eden tarzda bir sabahtı.
401 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.