Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sümeyye Karataş

Vahşi hayat ve vahşi kadın, ikisi de soyu tükenmekte olan türler. Zaman içinde kadına özgü içgüdüsel doğanın yağmalandığına, bastırıldığına ve yok edildiğine tanık olduk. Uzun dönemler boyunca bu içgüdüsel doğa, tıpkı vahşi hayat ve vahşi topraklar gibi kötüye kullanılmıştır. Binlerce yıldır ne zaman arkamızı dönsek, ruhun en zavallı topraklarına fırlatılıp atıldığını gördük.Tarih boyunca Vahşi Kadın'ın ruhsal toprakları yağmalanıp yakılmış, buldozerlerle düzlenmiş ve başkalarını memnun etmek üzere doğal döngüleri, doğal olmayan ritimlere büründürülmüştür.
Sayfa 15
Reklam
Sümeyye Karataş
@Pikassiye·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Vicdan
VicdanÖzgür Taburoğlu
8.5/10 · 6 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eski Yunan'da Kutsal ve Kirlenmiş
İdea hiçbir zaman maddede tam olarak görünüşe çıkamaz, madde hep eksik bir görünüm olarak kalır. Bu yüzden dünya üzerindeki tüm görüngüler, idea ile hyle'nin, ruh ve maddenin olası bir karışımı sayılmalıdır. Güzel olan,karanlıktan arınmasıyla (katharsis),duyulur dünyadan geri çekilmesiyle belli olur. Plotinos'un dilinden söylersek, çirkin olanı,"yabancı bir karışım,bedene ve maddeye bir yönelme olarak tanımlayabiliriz. Çirkinlik,salt olmayan,bulanık olandır."Güzel olansa oranlı ve ölçülüdür,'form'dan,idea'dan pay alan nesnelerdir. Güzellik tanrısal akıldan pay almaktır.
Sayfa 45
Ara biçimlerin varlığı tümüyle dünyevi ya da saf metafizik varlık alanlarını imkânsiz hale getirir. Çileci mistiklerin hep aradıkları gibi, kendi halinde bir münzeviliğe yer kalmaz. Başka zaman ve yerler, dünyevi uzamın şimdisi içinde görünür olur, kristalleşir. Zamansız ve yersiz olandan, zamana, kronos'a ait görüngüler türer. Ölçüsüz bir büyüklük, ölçülebilir bir görüngü, tasarlanabilir bir imge şeklini alır. Bu görüngüler basitçe asıl olanın kopyaları,gölgeleri değil, hakikatın değişik görünümleri, mevcudiyete sığan uzanımlardır. Yeryüzü, sadece sahteliğin ve sathiliğin, gelip geçici olanın mekânı değil, esaslı, kısmen de olsa kutsanmışlığın mekanı olur.
Sayfa 27
Reklam
Tüm kutsallık, tinsellik biçimlerin malzemesi saydığımız ara biçimler, zaman ve mekan içinde evrim geçirir,biçim değiştirirler. Örnegin ara biçim putlaşarak, ilkel sayılan dinler için taştan, topraktan, tahtadan olabilir. Doğayı kendisinden ayırt etmeyen,her yerde ruhların gezindiği animistik, panteizmin doğa parçalarının bulunduğu bu bakış içinde her varlık kutsallıktan pay almış sayılır. Dolayısıyla ara biçimin malzemesi görülür, duyulur, ellenebilir, herhangi bir şey olabilir. Oysa kutsallık kavrayışı değiştikçe,canlı, organik varlıklar, hayvanlar da ara biçim olarak ortaya çıkabilirler.İnsanbiçimli bir evren kavrayışına, kozmolojiye doğru açılmanın da sonucudur bu. Aristoteles'in ruh (nous) tanımına da uyar bu ayrışma. Ruhun en fazla bulunduğu varlık,canlı ve hareket eden varlıklardır ve özel olarak da insandır. İnsanlar içlerinde daha fazla ruh taşıdıkları için böylesine akıllı ve beceriklidir zaten.Bu yüzden ilkel olmayan, "gelişmiş" bir maneviyat yapısı içinde insan sureti taşıyan azizler, mistikler gerçek birer ara biçim şeklini alabilirler.
Sayfa 22
modernlerin kutsallık malzemeleri: Ara Biçimler
"Ara biçimler"in bir yüzü kutsallikta, diğer yüzü zındık, dünyevi taraftadır.Bir tarafı sonsuzluktayken,diğer tarafı şimdi ve buraya bakar.Ara biçimler yer ve ötesi arasında dururlar.Bu yönden hayaletlere benzerler; hem şimdi ve burada gibidirler,hem de değildirler.Ara biçim ne tam olarak kutsaldır ne de zındık, ne tam olarak maneviyat alanına aittir, ne de dünyevi, gündelik mekana.Gecirgendir ama tam olarak maddesiz,cisimsiz de değildir. Ara biçimlerin bu arada kalmış varlığı,kutsal dünyevi ikiliğini,karşıtlığını geçersizleştirir.Ötedeki varlıklar ara biçimler üzerinden yere karışır ve kutsallık,dünyeviliğe,zındıklığa dolanır.Kutsal ve dindışı alanlar ara biçimler üzerinden karışarak,birbirini dönüştürür.Kendisi üzerinden bilinmez bir dünyayla yapılan alışverişleri, adakları, duaları, yakarışları, öte taraftaki bilinmezliğe yönlendirir.ama kendisi tarafsızdır, dindarları için sahipsiz bir alan açar.Ara biçimin yarattığı müphemlikle istisnai bir bölge açılır.Zaman ve mekana ait tanımlar belirsizleşir,her şey birbirine karışır ve sonra ayrışır.
Sayfa 21
Sümeyye Karataş tekrar paylaştı.
“Yaşlanabilir ve fiziksel olarak titriyebilirsin, damarlarında bozulmaları dinlemek için gece uyanık kalabilir, tek aşkını özleyebilirsin, dünyanın kötücül deliler tarafından harap edildiğini görebilir ya da onurunuzun zihnin al kanallarında boğulduğunu fark edebilirsin. Öyleyken bile tek bir şey geçerlidir; öğrenmek. Dünyanın neden sallandığını ya da onu neyin salladığını öğren. Zihnin asla yorulmadığı, uzaklaşmadığı, işkence edilemediği, korkmadığı ya da şüphe duymadığı ve pişman olmayı hiç hayal etmediği tek şey öğrenmektir.” - T.H. White, The Once and Future King
Geleneksel varlıklar olarak insanlar
Gelenekler, kolayca akışı yakalayabilceğimiz net kurallar ve hedefler verir. Önümüzde sadece büyük bir hedef olduğunda, kendimizi kaybolmuş ya da bunalmış hissedebiliriz. Ama gelenekler bize işleyişin alt basamaklarını sunarak hedefe ulaşmamıza yardım eder. Büyük bir hedefle karşı karşıya kaldığınızda, onu parçalara ayırmayı ve tek tek üstüne gitmeyi deneyin.
Ressam, mühendis ya da şef fark etmez, biri bir şey yaratmaya koyulduğunda üzerine aldığı sorumluluk, yaptığı şeye "yaşam" verirken doğayı kullanmak ve ona saygı duymaktır.Bu süreçte zanaatkâr nesneyle bir olur ve onunla akar. Bir demir işçisi metalin de canı olduğunu söyler, aynı şekilde seramik yapan biri de çamur için aynı şeyi söyler.Japonlar doğayla teknolojiyi bir araya getirmekte ustadır.İnsan doğaya karşı değildir,daha ziyade ikisinin bir birleşimidir.
Reklam
Sofistike sadelik
Japon zanaatkârlarının, mühendislerinin, Zen felsefesinin ve mutfağının ortak yönü nedir? Sadelik ve detaylara verilen özen. Bu tembellikten kaynaklı bir sadelik değil, kişinin ikigaisine göre yeni sınırlar arayıp bulan, her zaman bir nesneyi, bedeni ve zihni ya da mutfağı bir sonraki seviyeye çıkaran sofistike bir sadeliktir. Csikszentmihalyi'nin dediği gibi, akışı korumanın anahtarı her zaman üstesinden gelinecek anlamlı bir zorluğa sahip olmaktır.
Kendiniz için mücadele edin
Varoluşsal öfke,hayatınız amaçsız kaldığında ya da o amaç çarpıtıldığında ortaya çıkar.Frankl'ın bakış açısına göre bu öfke bir anomali yada nevroz semptomu değildir.Aksine olumlu bir şeydir,değişim için bir katalizördür.
Kişi için iyi olanla yapmak istediği arasında bir gerilim vardır.Çünkü herkes,özellikle de yaşlılar her zaman yaptıklarını yapmak ister.Ancak kökleşmiş alışkanlıklar geliştiren beynin artık daha fazla düşünmesine gerek kalmaz. Bir şeyler çok hızlı ve yeterli derecede otomatik pilotta,genelde de çok üstün bir şekilde halledilir. Bu da rutinlerine yapışıp kalma eğilimi yaratır. Bunu kırmanın tek yolu beyni yeni bilgilerle uğraştırmaktır.
100 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.