Ahlak erkeğe göre belirlenmiş gibi duruyor.))) Sınırları ise toplumun üst yapı kurumları tarafından çiziliyor. Toplumlar kendilerine ait, özerk bir yapıdalar hala. Ama kültürel alışveriş bu görece heterojen yapıyı zorluyor iyice. Homojen bir yapıya doğru evriliyor toplumlar.
Ancak hala yerellik dediğimiz yapı hakim çoğu topluma. Yerellik belki de milli kültür diyebileceğimiz özerk yapıların bu kendine haslıkları etik kurumlarla besleniyor. En etkilisi din desek pek hata yapmış sayılmayız . Zira din, içinde gelenek ve görenekleri de bulundurur. Yani bir toplum edindiği dinle kendi geleneklerini barıştırır ve en önemli üstyapı kurumunu bir denetçi, bir belirleyici olarak kutsar.
Son tahlilde bu yapı öznel ve dolayısıyla izafidir. Yani farklı toplumlarda farklı ahlaki anlayışların olmasının sebebi budur.
Aşk dediğimiz şey karşı konulması hayli güç bir reflekstir. Güdüseldir sanki. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk basamağın içinde olduğuna daha çok inanırım ben. Temel ihtiyaç, temel güdü gibi. Sanki sevgiyle birebir örtüşmez. Öyle olsa üçüncü ihtiyaç olan ait olma ve sevgi ihtiyacına yerleşirdi. Galiba hem güdüsel olan ilk ihtiyaç hem de sosyal yönü daha ağır üçüncü ihtiyacın harmonisidir. Karşı konulamaz derim ben. Konulsa bile ki bu olasılık hep vardır. Zira en temel güdüsel ihtiyacı alt edip kendini ölürebiliyor insan. Karşı konulsa bile ruh sağlığı bozulur insanın ve ömür boyu sürecek bir ruh hasarıyla yaşamak zorunda kalır insan. Pişmanlıkla.
Doyurucu bir inceleme okudum. Kaleminize sağlık Rojin hanım.