Çünkü herkesin ara sıra yoğun mutluluk anları vardır ama, sürekli olarak kişisel mutluluk peşinden koşmak, bir kepazelikten başka bir şey değildir. Böyle bir dünyada, bunca felâket, bunca yoksulluk, bunca haksızlık ortasında, ancak inekler kadar kafasız ve duyarsız olanlar –yani gerçekten insan sayılamayacak yaratıklar– kişisel açıdan mutlu olabilirler. “Bana ne dünyanın şurasında burasında, hattâ kendi ülkemde kanlı savaşlar varsa; benim evimde yok ya” derler böyleleri. “Bana ne Afrika’da çocuklar açlıktan ölüyorsa; benim çocuklarım açlıktan ölmüyor ya” derler böyleleri. “Bana ne ülkemin yoksulları oğullarını kızlarını okutamıyorsa; benim oğullarım, benim kızlarım en pahalı okullara gidiyorlar ya” der böyleleri. Ve dünyaya, hattâ en yakın çevrelerine kulaklarını tıkayarak, gözlerini kapatarak –o ne biçim bir mutluluksa– mutlu olurlar böyleleri. “Her koyun kendi bacağından asılır,”, “gemisini kurtaran kaptan”, “köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı de”, “bükemediğin eli öp”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi, iğrenç bulduğum bazı deyişleri, kendilerine hayat felsefesi yapmıştır bunlar. Başkalarını sokan yılanın günün birinde onları da sokabileceğini hiç düşünmezler bu geri zekâlı “bana ne”ciler.
Nazım Hikmet Ran iyi gider:
Meğer ne çok şeyi severmişim de
Altmışımda farkına vardım bunun
Prag Berlin trenin de...
Sonra geç olmaması için ne güzel de ifade etmiş büyük insan Nazım...
Bir sevgiyi anlamak, bir yaşam harcamaktır....
Harcayacaksın.!..
ÖZDEMİR ASAF
11.Haziran. 1923..
Doğduğun güne selam olsun ..
Sevi'yi kucaklayan ustaya saygıyla
Heykelimi men öldükten sonra yaparsın. Biliyor musun nasıl? Yalnız iki gözlerimi yaparsın. Bilinsin ki bakan benim. Bilinsin ki bu ıslak gözler ömrünün sonuna kadar vatan özlemiyle yanan bir insanın gözleridir.