Hayatın, bir felaketten sonra daima bir saadet verdiğini, o güzel darbımselin söylediği gibi, ayın on beşi karanlıksa, on beşinin mutlaka aydınlık olacağını bilmiyor değilim.
Reşat Nuri Güntekin (Çalıkuşu)
Zihinlerimiz gezinmeyi sever, çevresinde en ilginç bulduğu şeye yönelir. Çocuklar ve gençler şu sıralar çevrelerindeki en ilginç şeyin telefonları olduğunu düşünüyor ve en ufak bir fırsatta elleri oraya gidiyor. Onlara iç dünyalarına da bir şans vermelerini söylemeliyiz. Evet cihazlarımızdan eriştiğimiz her yeni bilgi kırıntısı zihinlerimizi uyarıyor ve bize bir doyum veriyor. Evet yeni olanın zihnimizi uyarması bize çabuk erişilebilir bir hedef sunuyor. Bizim ani doyumlara değil hayal kurmaya ihtiyacımız var oysa. Hayal kurmak, gündüz düşlerinde gezinmek sağlam bir benlik oluşumuna ve yeni çözümlere imkan tanır.
‘Neşesiz dindarlık’, hayatı ve dini acılaştırıyor. Endonezya’nın en büyük camiinde bir sabah namazı öncesi vaiz cemaate şen şakrak bir şeyler anlatır ve onları güldürebilirken, bizim din anlayışımız çok somurtuk olabiliyor. Latife, şaka, mizah ve nükte, dini hayatlara nadiren sokuluyor ve bu haliyle de yaşanan din, dışarıdaki hayatın coşku ve neşesini tam manasıyla içine alamıyor. Din ve hayat ayrışıyor. Dindarlığı dünyadan bir tür el etek çekme, riyazet asık suratlılık ve ruha ıstırap vermek olarak gören ve kurgulayan zihniyet, dinin insana dair olduğu gerçeğini ıskalıyor.