Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.
Şiddet ruhları ürkütmekten başka bir işe yaramaz; poyrazın sert esintilerinin gücü yoldan geçenlerin paltolarını çıkarmaya yetmez, oysa ışınlarını yavaş yavaş gönderen güneş onları bir gömlekle bırakacak ölçüde ısıtır.
Çünkü aşk bir ağaç gibidir: kendiliğinden yetişir, kökleriyle tüm benliğimizin derinliklerini sarar ve yıkıntı halindeki bir yürekte yeşermeye devam eder. Bu tutkunun ne kadar körse, o kadar inatçı oluşunu açıklamak mümkün değildir. Kendi içinde tutarlı olmadığında daha da güçlüdür.
Bu yüzden, şu an hissettikleri onun adına oldukça belirsiz ve karmaşıktı. Yine de yüreğinin derinliklerini mutluluğun ve gururun kapladığı anlaşılıyor, karamsar ve bahtsız yüzden ışıltılar yayılıyordu.
Anılar önemlidir. Anılar, yaşanılanları hatırlatır. Yapılan kötülükleri ve iyilikleri, acıları ve mutlulukları. Anılarını unutursan, yaşananları da unutursun. Yaşananları unutursan, geçmiş tekrar eder.
İnsanın, cahillikten kaynaklanan gelecek korkusu. Başımıza mutlaka korkunç bir olay gelecek endişesi. Bu temel kaygılarımızdan biridir. Belki de ölümlü olduğumuzu bilmenin getirdiği bir travma.