Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osman Türk

Osman Türk
@Sermest__
Şurada, bir sandalyenin üzerinde, gırtlağıma kadar kendi yaşamıma gömülmüş oturuyor ve hiçbir şeye inanmıyorum
Öğrenci
Türk Dili ve Edebiyatı
istanbul
5 okur puanı
Mayıs 2018 tarihinde katıldı
hak bağışlayan zorbalar, bağdaş kurup oturmuştur bir kez yüreğimin ortasına
Reklam
Kıyamet günü yaratıcıya anlamlı ve onurlu bir hikaye anlatabilmeliyim.
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız Bitebilir bütün acıları yüreğin, Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yaktığımdan daha büyük ateşlerde yandım..." Yorgun bir hayvanım, alevden bir kırbaç böğrüme iniyor. Şairlerin metaforlarının asıl anlamını buldum. Her gece kendi kanımın yangınında uyanıyorum.
Adam bedenine kötü davranıyormuş. Çok kötü. Kollarını jiletliyormuş. Tırnaklarını makaslarla acıtıyormuş. Kırmızı lekelerle doluymuş bedeni. Neden derlermiş, neden kötü izler bırakıyorsun bedenine? Ayıp değil mi, değil mi günah? Adam gülermiş, bedenim fanidir siz işinize bakın dermiş. Eriyip çürüyüp yitip gitmeyecek mi bedenimiz? Kalıcı olan ruhumuz değil midir? Aradan uzun siyah düzenli bulutlar geçmiş. Ve ruz-ı mahşerde görmüşler adamı. Ağlıyormuş adam. İnsanlara üzgün bakıyormuş. Ruhu kırmızı lekelerle, eziklerle, çürüklerle doluymuş adamın. Çok üzgünmüş adam. Çok.
Reklam
sizi tanrı korusun anneleri kim öldürür annesi ölmüş çocuğun saçlarını kim güldürür bir çocuğu annesinden ayırsanız ne olur annesizlik bir şey değil çocuğun yüreği ne olur söyleyin kul aşkına nasıl büyür o çiçek kök çürük gövde çatlak dallarda kemirgen böcek sen yine gül bir annenin ölümünden ne çıkar annesi ölen çocuğun başını hayat yıkar
bütün büyük sanatçılar aslında hastalıklı kişilerdir. belki de insanların sevdikleri şeyi yapabilme riskini göze alabilmek için gerçekten acı çekmeleri gerekiyordur. gerçek sanat yapmak istiyorsan acı çekmelisin. ilham; hastalık, yara ve delilik ister.
seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp  sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp  sanki benden bahsetmiyormuşum gibi  hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi  fırtınayı ve huzuru anlatacagım sana yılları ve yolları, limanları ve fırtınayı  ve aşkın belki hiç adı geçmeyen kuzeyini  aşkın bu kuzeyden nasıl düşürüldügünü,  artık sonsuza dek yitirdiğimizi  büyünün bitişini,  hiç gerekmeyen yıllarda huzur, çok gereken yıllarda da fırtına  nasıl yaşanır onu anlatacagım.
Seni bir yabancı gibi karşıma alıp bunun dayanıklı bir şey olmadığını sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın yapılan bir şey olmadığını, başlangıçta bir melek konduğunu sonunda bir kelebek öldüğünü, yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın bir korkular ve alışkanlıklar bütünü olduğunu, bütün bunları sana nasıl anlatacağım?
Peki ama nasıl oluyor da siz, insan için yalnızca normal, olumlu olanın… kısacası, yalnızca refahın, mutluluğun yararlı olduğuna böylesine kesin, kendinize büyük bir güvenle inanabiliyorsunuz? Çıkarlar konusunda mantığınız yanılıyor olamaz mı? Öyle ya, belki yalnızca mutluluğu sevmiyordur insan? Belki aynı ölçüde acıyı da seviyordur? Belki acı da mutluluk kadar çıkarınadır?”