Geçmişte " Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz" denirdi. Bugün Bağdat vandalların elinde nasıl virane edildiyse, analık da yakın zaman sosyopatlarının elinde delik deşik edildi.
"Görünmeyen"in kanıtları kimi ruhlar için o kadar apaçıktır ki, inanmak o kanıtları sevmekten ibarettir. Anlam zaten ona sinmiştir, anlam onun ta kendisidir.
Renkleri göz alan bir kuş idin de kurduğum tuzaklara doğru hiç uçmadın. Gönül gemisini bela fırtınalarıyla dolu deryalara saldım da bir kerecik yolculuk yapmadın. Canım şeker isteyip dururken kader yıllar yılı perhiz verdi de bir kez tatlılık eylemedin. Gözüm temaşa istedikçe sen kendini gizledin de gönül sıkıntılar çekti, dönüp bakmadın. Güneş senin yüzünü sakladıkça gençliğim karanlığa battı; gündüzsüz gecelerde takatlarım kesildi, bilmedin.
Yüce tanrım! Ya ona azıcık merhamet ver, ya bana çokça dayanma gücü. Ya bendeki sevginin birazını ona ver; ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. Tanrım! ya onu bana ver, ya beni ona...
Müslümanlık hakkında konuşacak olanlar, neyi teklif ediyorlarsa, o teklif ettiklerinin içinde olması gerekenlerdir. Doğrunun teminatını da, insanlar arasında salih otoritenin gerekçesini de burada bulabiliriz.