Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yasemen

Gene bilmece gibi bir yazı belirdi: "Yol benim içimde."
Reklam
Kör yürekler...
Zira, nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri, sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır."
"Sen de bu işi, zaman hırsızlarının insanlardan zamanlarını çalamayacağı şekilde düzenleyemez miydin?" "Hayır, bunu yapamam" dedi Hora Usta. "Çünkü zamanlarını nasıl kullanacaklarına insanlar kendileri karar verirler. Zamanlarını korumak da onlara düşer. Ben yalnız paylaştırmayı yapabilirim."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bugüne kadar pek çok sayıda insan sürekli zaman tasarrufu yaptıkları halde, zaman sıkıntısı çektiklerinden yakınır oldular. Oysa, insanların tasarruf ettiklerini sandıkları bu zamanlar, onlardan çalınmaktadır.
Momo diretti. Fısıltıyla konuştu: "Seni hiç kimse sevmedi mi?"
Reklam
Momo'nun pek iyi anlayamadığı yeni yeni baş gösteren bir şey daha vardı. Gelen çocuklar bir sürü oyuncak getiriyorlardı ama, bunların hiçbiri de oynamaya elverişli değildi. Örneğin, uzaktan kumandalı bir tank, ortada kendi ekseni etrafında dönüp duruyor, başka bir işe yaramıyordu. Ya da, bir çubuğun ucunda çember gibi dönüp durmaktan başka marifeti olmayan bir uzay roketi. Veya küçük bir robot bebek, gözlerinde ışıklar yanarak paytak paytak dolanıp başını iki yana sallayan... Bununla ne oynanırdı?
Zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu.
İnsanın, işini isteyerek, severek yapmasının önemi yoktu. Aksine önemli olan şey, ne kadar kısa sürede ne kadar çok işin yapıldığıydı.
Momo'nun hiç kimsenin yapamayacağı biçimde başardığı şey, dinlemekti. Belki şimdi pek çok kimse, bu da bir şey mi, herkes dinlemesini bilir diyecektir. Oysa hiç de öyle değil. Çok az kimse gerçekten iyi bir dinleyicidir.
Hatay depremini aklima getiren o satirlar...
Kabul ediyorum, şimdilerde çok fazla içiyorum. Yaptığımız işe başka türlü dayanamam. Dürüst bir duvarcı ustasının vicdanı sızlar. Harcın içine haddinden fazla kum katmak ne demektir bilir misin? Hepsi hepsi dört-beş yıl dayanır. Sonra biri öksürse, yıkılıverir. Aldatmaca hepsi, haince aldatmaca, hile! En kötüsü bu da değil, asıl yaptığımız evler! Bunlar aslında ev bile değil, bunlar, bunlar... Ruh ambarları bunlar! İnsanın midesi bulanır! Amaaan... Bana ne bundan canım? Ben paramı alıyorum ya, ona bakarım! Evet, devir değişiyor!
Reklam
Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur: Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür.
Ve içimde geriye dönmek korkusu var. Hiçbir şey hatırlamak istemiyorum. Elimi cebime sokarken, bana iki gün evvelini hatırlatacak bir kağıt parçasına, bir şeye rastlamaktan bile korkuyorum.
İçimde hep ne olduklarını bilmediğim gizli ve meçhul ümitlere sarılmıştım; onlar olmasa bir saniye nefes alamazdım
Izdırabın derinlerine indikçe sevincimizi kaybetmek korkusu kalmadığı için, yeni bir sevinç başlıyor: " Izdırabın ilacı ızdıraptır. " İkisinin hâsıl-ı zarbı (neticesi): Sevinç
335 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.