Kitaba başladığım andan kitabı bitirdiğim ana kadar Nikos Kazancakis'in şu sözü zihnimde dolandı durdu: “Dünyada çiçek, çocuk ve kuş olduğu sürece korkma; her şey yolunda demektir.” Konusu İstanbul'da geçen öykünün kahramanları, Hayri, Süleyman, Semih isimli üç çocuk ve kim olduğu bilinmeyen, isimsiz bir anlatıcı. Çocuklar, hazırladıkları tuzaklara yakalanan kuşları kafeslere doldurup İstanbul'un çeşitli semtlerinde satmaya çalışıp geçimlerini sağlarlar. "Azat buzat, beni cennet kapısında gözet" gibi kalıplaşan bir söz eşliğinde kuşlar gökyüzüne salıverilir. Yakalanan kuşlar her zaman satılamaz tabi. Öykümüzün kahramanları bu durumu, insanların içlerinde hiç merhamet kalmamasına, acıma duygularını kaybemelerine ve insanlığın gittikçe daha ağır yara alıp ölmeye yüz tutmasına yorarlar. Alın, alın be, değeri ne ki, iki buçuk lira, alın, bir kuşa bir cennet, uçurun ha uçurun, alın yoksa onları kesip yiyeceğiz diye bağırırlarken içinizde bir yerlerde depremler hissediyorsunuz.
İşin aslı bu üç çocuk, geçim sıkıntısı çeken üç çocuk, ellerinden tutulmasa ölecek olan bu üç çocuk; bu hayatın elleriyle kafese tıkılmış üç çocuktur, üç kuşturlar. Bundandır ki yakaladıkları kuşlara karşı merhametleri, içlerinden biri ölünce insanlık ölmüşçesine kahrolmaları ve çevredeki insanlara sövüp saymaları... İncelemenin başında alıntıladığım sözde geçen çiçek, çocuk ve kuşların gittikçe yok olmaları dolayısıyla da işlerin kötüye gitmesini, İstanbul'un bu değişen yüzünü gözler önüne seren çok beğendiğim bir Yaşar Kemal klasiği. Herkese tavsiye ederim.