Prometheus kalacak mısın olduğun yerde?
Çaldığın ateşin alevi çoktan benim üstüme de sıçramışken,
Tutuşmuşken ben içimdeki sevginin ateşiyle.
Yüreğim kor olmuşken,
Söndüğünde mi geleceksin tekrar harlamaya,
Yoksa gelecek misin son defa üstüne toprak atmaya?
Alevin sonsuzluğu yakacak gönlümü,
Yetmeyecek Poseidon'un, Okeanos'un yardımı.
Sana el uzatmayan insanoğlunun, bana hiç dokunmayacak yararı.
Sen görebilirken yarınları, ben kaybolacağım koca bir bilinmezin içinde,
Ruhum parçalara ayrılacak, belki de ateşin her şeyi küle çevirecek.
Tanrıların gazabı üzerine olacak çığlığımla, ama ben döküyorum içimi bu satırlara.
Etmesin kimse senden nefret, sana olan tüm duygular bende kalsın diye.
Çiğniyorum benliğimi,
Savaşıyor mantığım ve kalbim.
Sallandırıyorum kendimi aşağı o yüce Olimpos'tan,
Muse'lar tutuyor kollarımı, sen ardımda gülerken.
Belki de bekliyorlar son hamleni,
Beni alıp gitmeni ya da bırakıp terk etmeni...
Az önce eski yazdıklarımla karşılaştım ve duygularım beni tekrar ele geçirmeye çalıştı. İnsanların içindeki kırgın benliklerine çözüm aramaktan kendi içimdeki kırılgan/kırgın çocuğu nasıl sarmalayacağımı şaşırdım. Öyle bir yarası var ki ruhunda, sadece ordan akıyor kan. En savunmasız kısım belki de o ve bunu kimseye göstermemeye çalıştı. Günlük doldurmuşum, günü-ayına ve defter 4 yıllık ama maksimum 10 sayfa falan doludur. İçimi dökmüşüm, bazen kötü hissederken açıp selamlamış ve çıkmışım ama belli aralıklarla o yarayı da yoklamışım. Yaralayan farkında değil, ne açtığı yaranın ne de ona olan bağlılığımın. Sayfalar özlem ve sevgi dolu beni bitirene karşı, öfke değil kırgınlık var sadece. Pek bir şey paylaşmadığımızı düşünüyor ki kısmen haklı ama ben o günlükle paylaşmışım ona demek istediklerimi. Küçük Sude gelecekteki kendisine de notlar bırakmayı unutmamış tabii.
Merhem olmaya çalışmak başkalarına,
Kendi yarasının kabuk bağlamasına izin vermezken.
Taşımaya çalışmak yüklerini,
Kendi dünyasının gerçekleri altında ezilirken.
İstemeyene fedakarlık yapmak,
Feda edecek bir şey kalmayana dek elinde.
Hakkını savunmak ardından,
Kendi hakkını arayıp bulamazken.
Oldum diyebilmek sonunda,
Her şeye ve herkese rağmen kendim oldum demek.
Pişmanlık duymadan yaşamak,
Ve...
Dünyanın neresinde, hangi dilde ve hangi zamanda olursa olsun insanlığın ortak paylaştığı dertler elbette ki olmuştur. Birbirinden bağımsız kişilerin, birbirinden habersiz yazdığı şiirler bazen tamamlar birbirini, birbirinden haberi olmayan iki ruhun bir anda birbirini tamamlaması gibi. Bazen diyorum, şu şiir yazılmamış olsaydı bugün benzeri benim mısralarımda konu olurdu. Derdimi anlatan çıkmışken zamanda, bana onu okumak düşer. Bazen anlatılmadığını düşünürsün ve yazarsın ama bakarsın sonrasında onu da yazan olmuş, senin gibi... Zaman değişir, mekan değişir ve tabii insanlar değişir ama dertler sadece şekil değiştirir.
Ne demiş Orhan Veli:
"Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?"
Victor Hugo demiş ki:
"Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?"
Ve ben ekliyorum şimdi mısralarıma şu sözleri:
"Beni anlaman için gözlerimdeki yaşları görmen gerekmez.
Ruhuma değdiğinde bakabilseydin derinden, anlardın o zaman ne kadar parçala(n)mış olduğu-n/m-u"
"Benim fazilet sahibi bir hekim olmamı çekemiyorlar. Kendilerinin cahillği karşısında benim faziletlerimi görmek onlara ağır geliyor. Onlar kendi akıllarınca beni çekiştirmekte, didiklemekte olduklarını ve bana bir fenalık yaptıklarını zannediyorlar. Bence onların beni
çekiştirmeleri dağkeçilerinin dağa tos vurmalarna benzer. Bir kimse kendisinin ne olduğunu bildikten sonra kendisini bilmeyenlerin onun hakkında
söylemekte oldukları sözlerin, onun nazarında hiçbir ehemmiyet ve tesiri yoktur."