Yağmur

Yağmur
@Umay94
206 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Teknik açıdan kusurlu, ancak toplumsal bir gerçeği slogancılıktan uzak , eleştirel bir dille yansıtan başarılı bir roman. Yüzeysel bir okuma yaptığınızda “Evlilikten, ev içi görevlerden, annelikten sıkılıp evliliğini bitiren, kendini var etmek isteyen burjuvazi bir kadının sancıları” olarak değerlendirebilirsiniz. Ayrıntılar irdelendiğinde ise merkezi kişi Nuray’ın evliliğini bitirmesine rağmen aradığı doyuma ulaşamamasının arkasında “evlilik kurumunun kadını kısıtlaması”nın değil, toplumsal baskının kadını evlilik dahil her alanda kısıtlamasının yattığına şahit oluyoruz. Bu baskı Nuray’ı küçük bir kız çocuğu iken erkekler gibi oynamak istediğinde, evlendiğinde, anne olduğunda, boşanıp yalnız bir kadın olarak yaşadığında, çalışma hayatına girdiğinde, yürüdüğü sokaklarda, günün karanlığa teslim olan saatlerinde, hatta yazdığı romanında bile ürkütücü bir gölge olarak takip etmekte. Belki de Özakın, Nuray’ın evliliğini infilak ettirmesine, başarılı bir kadın yazar olarak ödül almasına rağmen aradığı özgürlüğe kavuşamamasında bize şu mesajı vermek istiyordur: “ İnfilak etmesi gereken toplumun zihniyetidir. Bu zihniyet infilak etmediği sürece, kadınların kurtuluşu mümkün değil.” Ayrıca çok güzel bir ayrıntıya daha yer veriyor Özakın romanında, Nuray sorguladığı toplumsal baskılardan tek başına zararlı çıkmıyor. Sürüklendiği bunalıma eşi Cemil de dahil. O hâlde diyebiliriz ki bir kadının maruz kaldığı toplumsal baskı yalnızca kadınları değil erkekleri de mutsuz eder. Kadın yıkılır, yuva yıkılır, erkek bu yıkıntıların altından kadından daha az zarar görerek çıkamaz.
Genç Kız ve Ölüm
Genç Kız ve ÖlümAysel Özakın · Yordam Kitap · 200737 okunma
Reklam
397 syf.
·
Puan vermedi
·
15 günde okudu
Yorum yapmak için bitirmeyi bekleyemeyeceğim. Kadının konumunu, kadının gözünden anlatması kitabın bence en önemli yanı. Kitabı okumaya istekli olmanız için öncelikle feminizmi “bir diğer cinsle kavga” olarak gören ön yargınızı kırmanız gerekir. Kadının mücadelesi “yerleşmiş kültürel normlar” iledir. Batı toplumlarında olsun, doğu toplumlarında olsun değişmeyen bir gerçek var: Kaleme ve kürsüye ağırlıkla hakim olan cinsin erkek oluşu. Bu da kaçınılmaz bir sorunu ortaya çıkartıyor: Yazılanlar ve söylenenler, erkek kaleminden/söyleminden çıktığı müddetçe erkek bakış açısından tanımlanan “ideal kadın”. Bu tanımlara boyun eğmiş(isteyerek ya da istemeyerek) kadınlar ve eğmemiş kadınlar.. Feminizmi, kabaca “ideal kadın” ın bir kadın kaleminden/söyleminden tanımlanmaya başlaması olarak tanımlayabiliriz. “Kadın Bakış Açısı”, elinin hamuruyla(!) yazmaya ve söylemeye başlayan kadın, ataerkil toplumlarda otoriteyi oldukça tedirgin ediyor. Kadının eğitimde, ailede, siyasette, coğrafyalarda ve toplumlardaki konumuna kadın gözüyle bakmanızı sağlayacak bir kitap.
Kadın Bakış Açısından 1980'ler Türkiye'sinde Kadınlar
Kadın Bakış Açısından 1980'ler Türkiye'sinde KadınlarŞirin Tekeli · İletişim Yayıncılık · 201519 okunma
424 syf.
9/10 puan verdi
·
31 günde okudu
Canbaz, 1980 sonrası Türk romanlarından sağ-sol çekişmesini konu alan romanlar arasında değerlendirilir. Romanın olay örgüsü, 1979 yılının Ekim ayında Türkiye’deki ideolojik öğrenci hareketleri çevresinde gelişir. Işınsu, yoğun öğrenci olayları yanında sendikal gelişmelere de yer vermiştir. Romanı anlamlı okuyabilmek için 1960’lı yılların ortalarından başlayarak gelişen öğrenci hareketleri ve dönemin siyaseti hakkında ön bilgiye sahip olmak gerekiyor. Romanda mekân olarak Gazi Eğitim Enstitüsü, ODTÜ gibi öğrenci hareketlerinin yoğun olduğu eğitim kurumları seçilmiş ve yazar bu eğitim kurumlarıyla ilgili tarihsel gerçekleri okura sunmuştur.Bunların dışında Sivas’ın Zara ilçesi de romanda önemli bir yer tutar. Romanın akışını önemli ölçüde belirleyen kahramanlarından devrimci genç Ali ve ülkenin büyük sanayicilerinden biri olan Akif Koçsa Sivas Zara’dan çıkmışlardır. Roman Ali’nin “Koçsaların da öldürülebileceğini ispat etmek istedim.” sözüyle başlar. Yazar, Ali’ye dürbünlü bir kalaşnikof silahı ile Koçsa’yı öldürtür. Romanda Marksist, Ülkücü gibi birbirinden çok farklı çevreler birbirlerine, geri dönüş tekniği kullanılarak, Sevim Hanım’ın pansiyonu ile bağlanmıştır. Son olarak, edebiyatımızda 1960-1980’li yıllar arasındaki siyasal ve ideolojik çatışmaları değerlendiren yazarlarımız daha çok sosyalist bakış açısını ele alırken, Işınsu’nun bu romanında ülkücü gençliği ön plana çıkartması farklı bir bakış açısı dolayısıyla edebiyatımızda önemli bir boşluğu doldurmuştur.
Canbaz
CanbazEmine Işınsu · Bilge Kültür Sanat · 2013157 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
144 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Sami Paşazade Sezai’nin II. Abdülhamit döneminde yazdığı, dönemin ruhunu yansıtmaya çalıştığı bir romanı.Eseri yalnızca romantizmden realizme geçişin örneği olarak tanımlamak, bence Sami Paşazade Sezai’nin asıl amacını gölgede bırakmak olur. Sosyolojik açıdan incelenmeye değer, anlamlı iletiler alabileceğimiz, üzerinde biraz düşündüğümüzde ise “hürriyet” denen nimetin şükrüne erebileceğimiz bir eser. Bugün sorsak 19.yy’ı 21.yy’a nazaran tercih eden çok insana rastlarız.O zamanlarda eğitim şöyle iyi idi, sosyal hayat böyle iyi idi,aile hayatı kaliteli idi vb. gerekçeler sunulur. Evet iyi olan çok şey vardı şüphesiz; ama kimlere iyiydi ? Dönemin iyi yaşama hakkı verilmiş kesimine mensup iseniz iyidir, o bile kısmen iyidir.Peki ya dönemin “köle pazarında satılan bir esiri” olacaksınız deseler yine iyi midir? Allah’ın kuluna bahşettiği hürriyeti, başka bir kul nasıl elinden alabilir? Romanın sonunda Nil’in sularına kapılan Dilber için şöyle diyor yazar: “Bu bahtsız esiri nereye götürüyor? Hürriyetine...” Çünkü bir esir iseniz sizi ancak ölüm azad edebilir. Romanın 21.yy’daki okuru olarak çıkaracağım mesaj şudur: Hürriyet bir insanlık onurudur, hürriyet Cumhuriyet’tir.
Sergüzeşt
SergüzeştSamipaşazade Sezai · Koridor Yayıncılık · 202046,5bin okunma
456 syf.
·
Puan vermedi
·
18 günde okudu
Okurken sürüklendiğim düşünceler
Ortada bir savaş var; ölenler ve öldürenler.Roman boyunca size iki seçenek sunuluyor: Öldürenlerin de insan olduğunu unutmamak,silahlananların birilerinin oyununa geldiğini özlerinde iyi insan olduklarını kabul etmek ve intikam ateşiyle tutuşmamak. Diğer seçenek ise, mazlumların intikamını mutlaka ve mutlaka almak. Hangi seçenek bizi gerçekten barışçıl ve adil bir dünyaya götürür sizce? Kendi fikrimi söyleyecek olursam,bazen yaşatmak için öldürmeniz gerekir.Zalimi yaşatmak mazluma ihanettir.Birilerinin kanından beslenen canavarlar tarihin her sahnesinde karşımıza çıkıyor,bir de bu canavarların oyununa gelip onlar adına savaşanlar. Oyuna gelenlere merhamet etmek,birileri adına kana buladıkları ellerini affetmek asla oyuna gelmemiş olan,şerefiyle yaşayan insanlara yapılacak en büyük ihanet değil midir? Mazlumun karşına geçip nasıl diyeceğiz biz seni öldüreni affettik o da insandı diye ? Etten,kemikten olmak insan olmak için yeterli midir ki ? Eti kemiği var diye ruhunu canavarların emrine satmış olanlara gerçekten insan diyebilir miyiz?
Drina'da Son Gün
Drina'da Son GünFaik Baysal · Nemesis Kitap · 2013291 okunma