Sami Paşazade Sezai’nin II. Abdülhamit döneminde yazdığı, dönemin ruhunu yansıtmaya çalıştığı bir romanı.Eseri yalnızca romantizmden realizme geçişin örneği olarak tanımlamak, bence Sami Paşazade Sezai’nin asıl amacını gölgede bırakmak olur. Sosyolojik açıdan incelenmeye değer, anlamlı iletiler alabileceğimiz, üzerinde biraz düşündüğümüzde ise “hürriyet” denen nimetin şükrüne erebileceğimiz bir eser. Bugün sorsak 19.yy’ı 21.yy’a nazaran tercih eden çok insana rastlarız.O zamanlarda eğitim şöyle iyi idi, sosyal hayat böyle iyi idi,aile hayatı kaliteli idi vb. gerekçeler sunulur. Evet iyi olan çok şey vardı şüphesiz; ama kimlere iyiydi ? Dönemin iyi yaşama hakkı verilmiş kesimine mensup iseniz iyidir, o bile kısmen iyidir.Peki ya dönemin “köle pazarında satılan bir esiri” olacaksınız deseler yine iyi midir?
Allah’ın kuluna bahşettiği hürriyeti, başka bir kul nasıl elinden alabilir?
Romanın sonunda Nil’in sularına kapılan Dilber için şöyle diyor yazar: “Bu bahtsız esiri nereye götürüyor? Hürriyetine...”
Çünkü bir esir iseniz sizi ancak ölüm azad edebilir.
Romanın 21.yy’daki okuru olarak çıkaracağım mesaj şudur: Hürriyet bir insanlık onurudur, hürriyet Cumhuriyet’tir.