Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Burak Uzun

Burak Uzun
@UzunBurakEfendi
Okurlardan bir okur.
Kitaplık
8 kütüphaneci puanı
31 okur puanı
Ocak 2015 tarihinde katıldı
250 syf.
·
Puan vermedi
Nabokov'un alternatif bir kurmaca otobiyografi şeklinde yazdığı bu romanda ana karakter Vadim Vadimovich isimli Rus göçmeni bir yazar. Edebiyatı, evlilikleri, göçmenlik, savaş, kelebekler ve sair meseleleriyle yaşamını anlatıyor bize. Vladimir abimizle benzer hikâyesi olsa da keskin ayrımları da var. Mesela Vadim defalarca evlenmiş, Vladimiz Nabokov ise sadece Vera hanımla evlendi. Bunun gibi. Arleken kelimesi de Harlequin'in Türkçeleştirilmiş hali ve İtalyan komedyasında umursamaz, zeki, cinselliğe düşkün, başı komik belalara bulaşan uşak karakterine verilen isim. Hasılı, eserlerine çok fazla gönderme olduğu için Nabokov'a hakimiyet isteyen, ama ilk kez Nabokov okuyacaklara da zevk alacakları bir okuma vaadediyor roman.
Arlekenlere Bak!
Arlekenlere Bak!Vladimir Nabokov · İletişim Yayınları · 20243 okunma
Reklam
İlginç bir kendini koruma içgüdüsü, kaybettiğimiz kişiye ait olan her şeyden derhal, geri dönülmez bir şekilde kurtulmaya iter bizi. Kurtulmazsak, onun her gün dokunduğu, eline almakla asıl bağlamlarında muhafaza ettiği şeyler korkunç, çılgın bir kimlik edinip şişer. Elbiseleri kendilerini giyer, kitapları kendi sayfalarını çevirir artık. O bakımını yapmadığı için biçimi ve düzeni bozulmuş canavarların daralan çemberinde boğuluruz. Ve en cesur olanımız dahi onun aynasıyla göz göze gelemez.
Sayfa 73 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
250 syf.
·
Puan vermedi
Arlekenlere Bak!
Arlekenlere Bak!Vladimir Nabokov
9/10 · 3 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Komiser Müller: "Ben Bay Brod'u haklı buldum. Kafka bütün çalışmalarının yakılmasını istedi diye Bay Brod'un buna uymasını şahsen ben de beklemezdim. İyi dost demek, size rağmen, yani yanlışınıza rağmen sizin için doğruyu yapan kişi demektir. Yoksa dost değil emir kulu olurdu." Ferdy Kaplan: "Şeytan da böyle düşünüyordu." Komiser Müller: "Şeytan mı?" Ferdy Kaplan: "Tanrı insanı kendi suretinde yaratınca, Şeytan itiraz etti. Tanrı'nın eşsizlik niteliğinin bozulacağını, O'nun yegâne olma özelliğinin yiteceğini söyledi. Sırf Tanrı'yı savunmak niyetiyle Tanrı'ya karşı geldi Şeytan. Bay Brod'un Kafka'yı savunmak niyetiyle Kafka'ya karşı gelmesi gibi. Komiser Müller: "İlginç." Ferdy Kaplan: "Böyleleri, Dante'nin Cehennem'ine layık insanlardır."
Sayfa 52 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Franz Kafka adlı bir yazar, parkta ağlayan bir kız çocuğuna rastlamış. Oyuncak bebeğini yitiren kıza, "Şimdi bebeğini aramaya gidiyorum, yarın burada buluşalım," demiş. Ertesi gün kıza bir mektup getirmiş ve ona bebeğin ağzından yazılan mektubu okumuş. "Üzülme, ben dünyayı dolaşmak üzere uzun bir yolculuğa çıktım. Gördüklerimi sık sık sana yazacağım. Franz her gün kıza yeni bir mektup getirmiş. Üç hafta sonra elinde bir oyuncak bebekle gelmiş. "İşte bebeğin, bak, sana geri döndü," demiş. Küçük kız, bebeğin dönmesine sevinmiş, ama onun farklı göründüğünü söylemiş. Franz, "Yolculuk insanı değiştirir, diye karşılık vermiş. Herkesin hayatında böyle bir yolculuk vardı.
Sayfa 39 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Edebiyat, kapı kapı dolaşıp bize insan yapısı bir şeyler sattığını sürekli hatırlatmak için didinir ve biz okurlar da hem bu hayalden keyif alırız hem de ona dair bilincimizden. Edebiyat, ürünlerini dış dünyadan ayırmak suretiyle kendini bize fantezi olarak sunar. Başka bir deyişle edebiyatın varlğı, kırılan kemikleri kaynatma veya kayıp ruhları kurtarma gibi pratik bir hizmet sunmaktan ziyade kendi biricikliğini, hayattan farklı oluşunu göstermekle ilintilidir. Durumu paradoksaldır; işlevi, pratik açıdan işlevsel değildir, etkisi dolayımsız değildir.
Sayfa 94 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Edebiyatın dünyadaki özerkliğini en iyi anlatan imge nedir? Benim gözümün önüne sık sık bir çit gelir; bir tarlayı, hayali olandan ayrır, iki tarafa da aittir, bir yandan da tek başına ayakta durur. Çit, bir parçanın ötekinden hem ayrılmasına hem de onunla birleşmesine işaret eder. Bazen edebiyatı evlerdeki saçak oluklarına benzetirim, bir yandan evin duvarlarının ötesine uzanır, bir yandan evin parçasıdır. Catı boyunca çepeçevre evi dolaşan oluk, yagmur sularını toplarken bir yandan da 360 derecelik bir manzaranın keyfini çıkarır. Bir yandan işlevseldir bir yandan o bakırımsı renk tonlarıyla yoldan geçenlerin dikkatini çeker. Bazen de edebiyatı, iki ağacın dalları arasına örülu bir örümcek ağına benzetirim. Ağaçlara bağldır, ama aynı zamanda kendine özgü seklini korur. Ağın kendi bütünlüğü vardır, fakat iki taraftan dayanağı olmasa yırtılır. Verdigim üç örnekte de özerklik, bir varlığın dış dünyadan yalıtılmışlığına değil ona olan bağımlılığına işaret eder. Nesne, içinde bulunduğu ortamla etkileşime geçer; dünyadan ayrıdır ama onunla iletişim halindedir, kendi kendini yönetir ancak ilişkiseldir.
Sayfa 93 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Mızrağın ucundaki avım ben, aynı zamanda mızrağın kendisi, havada aldığı yolum.
Hayır, tek bir ses yoktu, hiçbir zaman tek bir ses olmadı, bir sürü ses vardı, tek ses dediğimin içinde bile bir sesler sürüsü vardı. Konuşur gibi bir uğultu, şuradan buradan yakalansa sanki bir hece, iki hece, bir sözcük, hatta belki bir cümle bile çıkarılabilirdi ama kaynayıp seyrelerek, yoğunlaşıp azalarak, dalgalanarak, rastlantıyla tek bir anlamlı ses parçası oluşmuşsa bile hemen yutarak, yeniden kendine katarak hiç kesilmeksizin sürüyordu. Tüm bunlardan gerçekten bir hikâye çıksaydı o zaman bu hikâyenin sesidir derdim, böylece hikâyenin sesi seni, beni, onu, hepimizi bir nehir gibi kendiliğinden taşır götürürdü, tek bir ses kalırdı geriye, her zaman o vardı derdik, işte ötelerden gelip suyun sesi gibi bir çağıldamayla dipteki göz alıcı taşlar, parlak çakılları oynatarak, rüzgârın esişiyle yüzeyi ürpererek dalgalanmaları, burgaçları, kıpır kıpır balıklarıyla ötelere akıyor.
Reklam
tutunacak bir yer arıyorum. Elime ne gelirse ona tutunacağım, artık bir dünya yoksa, diye düşünüyorum, o zaman elimde ne varsa o tüm dünyadır. Hayır, hiçbir şeye tutunmayacağım, zaten elimde ne var, tam tersine kendimi bırakacağım, kumsa bu ağzım gözlerim burnum kulaklarım yüzüm kumla dolsun, suysa bu suya batayım. Kabaran neyse daha da kabarsın, sürüklenmeyse bu, daha çok sürükleneyim, dünyanın kenarına, dünyanın kenarından aşağıya, daha da aşağıya.
Adabımuașeret ve nezaket, yüksek kültüre duyulan ilgi ve beğeniyi de beraberinde getirmiști. Marx, Dante ve Cervantes ya da Goethe ve Shakespeare gibi edebi klasikleri severdi. Bilhassa Shakespeare'in eserleri, Eleanor'un da söylediği gibi, adeta "evin İncili" gibiydi. Ablalarının izinden yürüyen Eleanor henüz altı yaşındayken,
Sayfa 430 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
514 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.