"Kimse senin nelerle başa çıkmaya çalıştığını, neleri yendiğini, yenemediğini, kimlerin yanında olmak istediğini, nelerin ağrıttığını başını, neler hissettiğini, neleri hissetmekten korktuğunu, içini, senden daha iyi bilemez.
O yüzden dik yürü hep, kendine, sadece kendine lazımsın."
Söylemek bazen incitiyor beni fakat saklamak da istemiyorum sizden. Arkadaşlarımın beni "gerektiğinde iletişime geçilecek biri" olarak gördüklerini düşünüyorum.
Bir süredir hep gitmek fikri var kafamda. Öyle alıp başını kaybolmak değil, yakalanmak, bulunmak, kavuşmak hevesiyle gitmek... Büyümek, öğrenmek, anlamak için gitmek... Dönmeyi düşünmeden ama dönebilme ihtimalinin huzuruna da tutunarak gitmek...
Avukatlar cinayet davalarında müvekkillerini aklamak için, olay anında hiçbir şey hatırlamadıklarını ve bunun da güya bir hastalık olduğunu iddia ediyor. "Öldürdü ama hiçbir şey hatırlamıyor," diyorlar. Tıp da onları destekliyor, düşünebiliyor musunuz general? Gerçekten böyle bir hastalık olduğunu, geçici cinnet denen bu hastalığın etkisindeki birinin yaptıklarına dair neredeyse hiçbir şey hatırlamayacağını, en çok yarısını veya çeyreğini hatırlayacağını söylüyorlar.