"Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende
Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer
Ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin,
-- demeğe dilim varmıyor ama--
Kabahatin çoğu senin , canım kardeşim
Pautus romalı bir komutandı. Bir ayaklanma düzenledi.
Yakalandı.
İdama mahkem oldu
Soylu olduğu için roma geleneklerine göre kendi hayatını kendi eliyle alma hakkı tanındı. Bir odaya sokup yanına bir hançer bıraktılar.
Annesi babası karısı yakınları dostları kapıda yere yıkılan vücudunun düşüşünü duymak için kederle bekliyor ama bunun yerine bir türlü kendini öldürmeyen adamın ayak seslerini duyuyorlardı.
Sessiz bir utanç hepsini sarmıştı.
Sonunda bu utanca dayanamayan karısı hiçkimseye birşey söylemeden kapıyı açıp içeri girdi. Masanın üstünde duran hançeri alıp kendi karnına sapladı. Sonra çıkardığı hançeri kocasına uzatti
-- Pautus bak acımıyor.
Pautuslara bir kadın gerekiyor cesur bir kadın onların dokunmaya korktuğu hançeri alıp karnına saplayacak bir kadın.
"Bak acımıyor" diyecek bir kadın
"Kelimelerden ve şarkılardan korkan insanların yaşadığı topraklrda doğmuştu
Yağmurlarını tanımadığı bir şehirde yalnız öfkeli ve mahzun öldü.
Söylenmeyen ve söylenmeyi bekleyen bir şarkı kaldı
Belki birgün o şarkı söylendiğinde belki o da bizi affeder"
Her insan doğduğunda ne iyi ne kötü ne suçlu ne suçsuz ne günahkar ne de günahsızdır. Bu onun doğası gereği özgürlüğü iken bu olguyu öbeğin değerlerine kaptırması ondaki doğruların iyilerin gunahsizliklarin kendi isteği ve iradesi olmadan , varlık yapısının tinsel ve dirimsel formlarına yayılması, buna zorlanması kendi kendiyle ontolojik paradoks haljne düşmesine neden olur. Güvensizliğin nedeni de öbeğe kaptırdığı doğal donanımı olan özgürlüğüdür . Bu durumdan huzursuzdur. Bu huzursuzluğu öbek tarafından dinsel formlarla ikiye bölünmüş yaşamını yekpare bir yaşam ben'i ne dönüştürememesi : insan ne ise o değildir ne olacaksa odur bilgisi insanın yarınlarına ket vuramamasindan kaynaklanır
İnsan gücünün sınırlarını betimleyen, bağımsızlığa ve özgürlüğüne doğru attığı her adım toplum için ürkütücü bir tehtittir.
Kitle için doğru olan i yapmaya zorlanan insa kitleye kaptırdığı özgürlüğünün farkında olmaksızın ben özgürüm diyebiliyorsa kendini açıkça kandırıyor demektir
Korkunun tadını unuttum sanki. Vaktiyle böyle bir çığlık duysam ürperirdim , kafa derim karıncalanırdı bit doluymuş gibi. Ama oyle çok dehşet gördüm ki artık hiçbirşey rahatsiz edemez beni
İnsan davranışlarının tüm görüntüleri gibi belirli inançların kazanılması ve kaybedilmesi de sonsuz derece ve yönelim içinde birbiriyle bağlantılı sosyolojik psikolojik siyasi kültürel ekonomik ve kalıtımsal süreçlerin karmaşık sonuçlarıyla alakalıdır. Sıra dini incelemeye geldiğinde sosyolojinin vereceği yanıtlar çevresel dinamiklerle ilgilidir.
Eğer rastgele seçilmiş Afrika kökenli Amerikalilara niçin hristiyan olduklarını sorarsak çoğunluğu sadece ataları hristiyanlar tarafindan kölelestirildiği için hristiyan olduğunu ifade edecektir.
Köleliği tanrı onayladı mi? Acaba tanrı beyaz Avrupalilarin Afrika içine yaptıkları saldırı ve tecavüzleri destekleyerek atlantik denizini gecerken onlara guzel bir hava bahşederek ve cinayetlere ırza tecavüzlere aşağılamalara ailelerin yok edilmesinece sömürünün her türlüsüne müsaade ederek sonunda afrikalı kurbanlar hristiyan olsun diye mi onlara rehberlik etti
Evet dine dışardan biri olarak yaklaşmak asla kolayca anlayamayacağımız bazı önemli konular olduğu manasına gelir. Ancak bu kural dine içerden yaklaşanlar için de geçerlidir . Ne disardan sosyolojik bakış açısı ne de içerden dini bakış açısı din konusunda hakikatin tek ölçüsü değildir .her iki görüş te kendine ait bir iç görüşe sahiptir. Bryan wilson:
" bizler elbette sosyoloğun dindar kadar dini anlayamayacağı gerçekliğini kabul ederiz. Bununla birlikte sosyolog dışardan bakabilmenin getirdiği avantajla din konusunda sadece içerden bakandan çok daha keskin bir yaklaşım sergileyebilir"
Sosyal gerçeklikler çoğu zaman zor fark edilir veya görünmezler . Fakat çoğumuz her yaygın kural, norm ve değer yargısı karşısında dayanamayız ve bu kurallar duygu düşünce ve davranışlarımızı derinden etkiler. Bizler farkına bile varmadan toplumun yerleşik normları hayatımızı şekillendirmekte adeta bir kalıba sokmaktadır