Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yasemin

Yasemin
@Yasmingk
3 seyden zarar gelmez. Çocuklar,kitaplar ve hayvanlar....
Sosyolog_ tibbi mumessil
Üniversite
60 okur puanı
Nisan 2016 tarihinde katıldı
Reklam
Şikayet etmek zaman kaybından başka bir şey değildir. Onun yerine şikayetimizin nedenlerini ortadan kaldırmaya yoğunlaşmalıyız.”
Kardeşinin sorunlarına bu derece yoğun bir ilgi göstermesi ' iumey'in tam bir klasik karşılıklı bağımlılık vakası diye düşün­ mesine yol açtı. Bu tür ilişkilerin ironik yanı, sorunu çözmesi gereken, tarafın aslında buna pek yanaşmaması, zayıf olan tara­ lı n bağımlılığının sürmesini tercih etmesiydi, Jane Hammond Bu modele uyup uymadığmı merak etti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
‘Tanrı dağı yerinden oynatacaktır ama sen de küreğinle gelmelisin...
Mevlana "Ey dost ! Bu ateşten şarabı,ateşin iğnelerini iç de öyle sarhoş ol ki,mahşer günü uyanmayasın" der.Tasavvuf yolu dansıyla neredeyse sarhoş olan,başka bir aleme taşınan dansçının yoludur.Mest olmuştur o;dansı sarhoş edici bir danstır. Sufizm yoğun aşkın,tutkulu aşkın yoludur..
Reklam
.Ben sürekli tekrar tekrar,Zen ve Tasavvuf'tan bahsediyorum ki her insan bunlardan faydalansın.Seçim yapman gerekiyor.Kendini,enerjini izleyip,ona göre seçmen gerekiyor.İkisi de geçerli yollardır,ikisi de aynı hedefe gider.Her iki yol da hedefe ulaşmanın farklı biçimleridir çünkü hedef tam ortadadır.Pozitifle negatifin ortasında bir nokta vardır,tam ortadadır ve dönüşümün gerçekleştiği,kişinin dünyanın ve her şeyin ötesine geçtiği,Tanrı'ya adım attığı yerdir burası.
Gerçekler, yalan ve yalancılardan daha cok acıtmaz
Buz saçagı gibi ol, keskin ve ölümcül. ?..
Sayfa 188Kitabı okudu
Reklam
Aynı dersi iki kere almak zorunda kaldığını, yaşadıklarının kendine ne anlatmak istediğini analiz etmeyenlerin, aynı dersi daha da büyük darbelerle almak zorunda kalacağını düşünmedi
Güzelliği akılla birleştirmiş ve üzerine amacı eklemiş bir kadından daha tehlikeli hiçbir canlı yoktu bu gezegende. Ortaçağda yakılırdı bu kadınlar, Arap ülkelerinde başlan kesilirdi hemen. Çünkü ya öldürürdünüz bunları ya da sistemi sallayan kıvılcım oluverirlerdi bir anda.
Sonuçta hakkına sahip çıkamayan, kandırıldığını bildiği halde kıçını kaldırmayan uyuşukların ülkesiydi burası! Sahip çıkmayı bilmeyen, hareket ederek değil şikâyet ederek rahatlayanların ülkesi...
“2005 yılında, Çernobil felaketinden 19 yıl sonra, Birleşmiş Milletlerin yayımladığı rapora göre Çernobil’in sadece 50 kişiyi öldürdüğü ve çoğu çocuk olan 4 bin kişinin de tiroit kanseri olmasına yol açtığı belirtiliyor. Doktorlar ve biyologlardan oluşan bir orduysa, 9 milyon kişinin hayatı mahvoldu, 985 bin kişi net öldü, yüzde 250 hasarlı doğum oranı arttı diyor ve dünyanın en büyük otoritesi olan, kolları dünyanın tüm ülkelerine uzanan Birleşmiş Milletler ise 50 kişi öldü diyor.
“Hayat, seni kendinden uzaklaşmaya başladığında yakalar ve öyle bir köşeye sıkıştırır ki kaçamazsın. İçindeki gücü bulup dönüşmen gereken şeyi net bir şekilde görene, anlayana kadar sıkıştırır. Acıtır. Anlamadan gidemezsin bu dünyadan çünkü anlamak, anlamlandırmak için buradasın. Kendini bulmadan var olamazsın çünkü potansiyelini doldurmak zorundasın. Yapman gerekeni sen yapamıyorsan olaylar öyle bir gelişir ki sonunda yapmak zorunda kalırsın, olmak zorunda kalırsın, doğmak zorunda kalırsın! Yapamıyorsan, olamıyorsan, doğamıyorsan sen olamazsın.”
“Her şeyi bildiğini sanmayı anlarım, toyluktur ama her şeyi anladığını sanmak! Bunu anlayamam çünkü salaklıktır!”
Reklam
Ada yalnız başına vardı evine. O gece kendini kandırmanın hafifliğini öğrendi, kendine yalan söyleyerek mutlu olmanın kolaylığında kaybolan herkes gibi.
Hayat ne tuhaftı, bize zarar veren şeyler, aynı zamanda huzur bulduğumuz tek şey olabiliyordu
“Duygularınızın sizi ele geçirmesine izin vermediğiniz kadar insansınız! Öfke, nefret, kıskançlık, hayal kırklığı... Bu duyguların kontrolü ele geçirip hemen bir davranışa dönüşmesini engelleyebiliyorsanız gelişirsiniz. Peki ya aşk, sevgi, ümit... Bunların da davranışa dönüşmemesi mi gerekir. Evet, dönüşmemeli! Çünkü hissettiğimiz anda sevmek ya da kızmak, kafatasımızın içinde bulunan ve şu ana kadar bilinen en gelişmiş şeye, beynimize hakarettir.
İlkelliğin torpiliydi bu: Güzellik. Karakteri önemsizleştiren zehirli bir etkiydi. İzleyene ilham, yokluğunu çekene acı, avcısına amaç, âşığına neden, öfkeye güçsüzlük, yağmacıya hedef, sahibine başta kolaylık sonda lanet veren şey bedeninin her tarafını sarmıştı. Kendisine tuzaklar kurulmasının nedeniydi bu vücut, bu ten, bu saçlar, bu dudaklar, bu yüz. Hatalarının nedeni, mutsuzluğunun bedeliydi.
“Toplum tarafından kabul gören tek deliliktir aşk. Deliriyorum sana.”
Din ona bir şey öğretmişti: Dini yüreğinde yaşayanlar Yaradan’ın yolunda sessizce var olurken, dini aklında yaşayanlar diğerlerinin üstünde oluşturdukları egemenlikle kitleleri yönetmek için varlardı.
Reklam
''Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi. Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen''
Aşk, zorla tomurcuk vermesini istediğin bir sera çiçeği değildi. Aşk, yol kenarında beklenmedik şekilde açan bir çiçekti.
Anlıyor musun? Böyledir bu dünya, yaşam cömertlik ister: İnsanın kendi içindeki karekteri yetiştirmesi, ama bunu yaparken de çevredeki hiçbir şeyi algılamaması, hâlâ soluk alsa da ölü olmaya benzer.