Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

şevval çavdar

464 syf.
10/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Anavatandan Mavi Vatan’a
Anavatandan Mavi Vatan’aCem Gürdeniz
9.5/10 · 36 okunma
Reklam
1986 yılından bu yana çıkarılan Naval Operations and Fleet Tactics (Deniz Harekâtı ve Donanma Taktikleri) isimli referans kitabın Temmuz 2018'de tamamlanan üçüncü baskısının 15. bölümü, Ege Muharebesi (The Battle of Aegean) adıyla yayımlandı. Bu bölümde ABD donanması ile Türk donanması savaştırılıyor. Birinci baskıda hayali Amerikan-Sovyet deniz savaşı suni bir harita ve senaryo üzerinden; ikinci baskıda (1999) suni bir coğrafyada kıyı sularında deniz harbi işlenirken, son baskıda gerçek haritalar ve gerçek olgular kullanılmış. USNI'nin yayımladığı referans bir kitapta, bir NATO üyesini açıkça düşman statüsünde görmesi ciddi bir sorundur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
... devletler duygularla değil yüksek jeopolitik ve ekonomik çıkarlara odaklanılarak yönetilir.
Dumlupınar'da Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrası muzaffer Türk ordusu için Mustafa Kemal, “büyük vaveyla ile tarih sahnesine tekrar çıkan Türk ordusu" tanımını kullanmıştı. Artık dev uyanmıştı. 26 Ağustos sabahı, 05.30'da Kocatepe'den gürleyen Türk topçu ateşinden 5 gün sonra zafere eri- şen Mustafa Kemal, 1 Eylül 1922 günü Başkomutan olarak savaşı sonlandıracak şu emri verdi: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Afyonkarahisar Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi'nde zalim ve mağrur bir ordunun esas unsurlarını inanılamayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz; sahibiniz olan büyük Türk milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından müşahede ve takipediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delâlet etmek vazifemi mütemadiyen ve birbiri ardına ifa ediyorum. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!"
Sayfa 150Kitabı okudu
Reklam
Tabii hayat durduğu yerde durmaz; yeni insanlar, yeni deneyimler çıkar karşına. Her yeni ilişki, bir öncekinin eksik kalan hesabıyla başlar. Eskiden yıkılan tüm hayallerinin ve olmayan isteklerinin tüm bakiyesi yeni ilişkilere aktarılır. Hayatına yeni giren insan, farkında olmadan öncekinin de borçlarını ödemeye çalışır. Çünkü sen bunu ondan beklersin.
İçimizdeki sesin kaynağı, biz çocukken bizi eleştiren ebeveynlerimizin, öğretmenlerimizin ya da başka otorite figürlerinin söyledikleri oluyor. Özellikle daha otoriter ve kuralcı ortamlarda yetişen insanların bu eleştirel iç sesleri daha güçlü ve geveze olabiliyor
Sayfa 167Kitabı okudu
Mutlu olma amacıyla yapılan etkinlikler, yaptıklarının özünü gözden kaçırmana ve şekle takılmana sebep oluyor. Ve bu süreçte yapılan her eylemin tadı kısa sürüyor, her geçen seferle bu süre daha da azalıyor. Yapılan en temel hata; bir şeyin yapılması ve hemen arkasından bu beni mutlu etti mi diye ölçülmesi oluyor. Ve doğal olarak hayatın karşımıza çıkardığı hüzünler, kaygılar, hayal kırıklıkları bile mutluluk çabası ile düzeltilmesi gereken pürüzler haline geliyor. Daha çok mutluluk çabası da mutsuzluğu artırıyor.
Psikolojide net bir şekilde adı konmuş olmasa da bazı kaynaklarda "kurtarıcı kompleksi" diye geçen bir davranış kalıbı var. Bu komplekse sahip insanlar, diğer insanların yaşadıkları sorunlarda onlara yardım etme ve onları kurtarma ihtiyacı hissediyorlar. İlginç olan, kurtarıcı kompleksine sahip insanların karşılarına çıkan insanlardan başka, özellikle yardıma ihtiyacı olan ve kendi hayatına dair sorumluluk almamış insanları farkında olmadan araması ve bulması. Hep dile getirilen bir ifade vardır ya, "Sorunlu insanlar hep beni buluyor!" diye, işin ası tam tersi; farkında olmadan sen onları arıyorsun ve buluyorsun.
Soğuk bir mevsimde, üstünde çok ince bir tişörtle dışarıdasın. Hava ayaz mı ayaz, neredeyse kar yağmak üzere. Soğuğu her zerrende hissediyorsun ve çok üşümeye başlıyorsun. Vücudunun dili olsa dile gelecek, "Çok üşüyorum!" diyecek neredeyse. İşte böyle bir haldeyken sen, çeşit çeşit ilaçlar, merhemler kullanıyorsun üşüme hissinden kurtulmak için. Zihnini odaklamaya çalışıyorsun, "Üşümemelisin!" diye defalarca telkinde bulunuyorsun kendine. Aklına sıcak mevsimleri, ülkeleri getiriyorsun. Bazen bu yöntemlerin işe yaradığı da oluyor, ama bir süre sonra yine üşümeye başlı- yorsun. Bu sefer kendine kızıyorsun, "Ne kadar beceriksiz ve aptal birisin, hâlâ üşümeye devam ediyorsun," diye. Belki de dünyaya kızıyorsun: "Bu soğuk da nereden çıktı böyle, dünyanın çivisi çıktı artık, devlet bu işe bir el atmalı, çözüm bulmalı, bıktım bu ülkede yaşamaktan!" Ama sonuçta değişen bir şey olmuyor, geçen süreyle beraber üşüme hissi artmaya devam ediyor. Halbuki üşüme hissi sana bir mesaj vermeye çalışıyor sadece; üşüyorsun, ya sıcak bir ortama geç ya da üstüne kalın bir şeyler giy. Seni korumak için devreye giren bir alarm gibi yani. Ama biz o alarmın söylemeye çalıştığı şeyi anlamayıp, bambaşka noktalara odaklanabiliyoruz.
Reklam
6 Mart 1964 tarihinde İnönü gazetecilere, adaya çıkarma yapabileceklerini söyledi. 13 martta Türk jetleri bir kez daha ada üzerinde uçtu. 16 martta meclis oybirliğiyle, hükümete Kıbrıs'a çıkarma yetkisini verdi. Soluklar tutulmuş, çıkarma saati beklenirken ABD Başkanı Lyndon Johnson'dan Başbakan İnönü'ye bir mektup geldi. Amerika Türkiye'yi uyararak, "Bizim verdiğimiz NATO silahlarını kullanamazsınız" diyordu! O güne kadar Türkiye'nin yüzüne gülen Amerika gerçek yüzünü gösterivermişti. Silahlar sadece "komünistlere" karşı kullanılabilecekti!...
Dürüst bir aydın olarak görevini yaptın diye, başarıdan böyle yağma payı almaktan utanacaksın. Bırak siyasette başkaları yükselsin. Sen de siyasette yükselmek istiyorsan bilimi kendine basamak yapmayacaksın. Yoksa yaptıklarını sonunda kendin bile beğenmezsin. Yaptıklarını beğenmeyen bir kimsenin başkalarına nasıl yararı dokunur?
Sayfa 264Kitabı okudu
229 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.