İnsanların varlığını sadece yemek saatlerinde hatırladığı, arada kalan vakitlerde kendime bir dünya kurmamı gerektiren birbirinden kopuk zaman dilimleri…
Sayısız kitap okumuşumdur burada. Başka dünyalara sığınacak bir portal açmanın en güzel yolu, arzuladığım hiçbir şey yapamadığım bir dünyadan maceradan maceraya koşan ve bana hiç benzemeyen birileri olabildiğim birkaç saatlik kaçışlar…
“Nasıl kolayca söyleyebiliyor bunu. Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?”
Hep tetikte olacaktı. Yasaktı dalgınlık. Daldı mı, büyük şehir insanı kornalar, çanlar, küfürler, gıcırtılar, çarpmalarla kendine getirdiyordu. Güler’e baktı. Onlar da mı dalmıştılar. Yoksa bu şehir onları da mı kendilerine getirecekti?
“Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” Virginia Woolf
SUS
OTUR
DİNLE
GEZME
GİYME
“İnsan bazen kendini o kadar yalnız hissediyor ki ya da o kadar çaresiz. Tamam diyor, anladım. Bu dünya bana karşı kurulmuş bir tuzak, hatta bir mayın. Doğduğum gün üstüne basmışım. Şimdi çeksem ayağımı, bu koca dünya havaya uçacak. Onun için de durduğu yerde donuyor insan. Nefes almaya bile korkuyor. Geriye de işte, yalnızlık kalıyor. “
-Şahsiyet-
Yüzünü ilk defa orada, o sokak lambasının altında gördüm. İlk defa o zaman cız etti içim. Karnıma bir ağrı girdi. O gece sabaha kadar uyuyamadım. Hep seni düşündüm.
-Hayat-
Simit yiyerek yürüyor. Tek tük geçenler dönüp ona bakıyorlar. “Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp, kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım.”