Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni
Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni
Az eyleme inayetini ehl-i dertten
Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni
Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni
Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana
Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Tanrı ölmez, o dilerse görünür bir müddet,
Kaybolunca onu kalbinde bulur her millet.
Biliyormuş kaderin cilvesini evvelce,
Bütün ecrâm-ı sema yasla büründü o gece.
Yaklaşan bir acı önce güneşi korkuttu,
Ay tutuldu diyemem gökyüzü matem tuttu.
Ata geçti ebedin mevki-i müstahkemine
Bir direktif veriyor arza, beşer âlemine!
Bize ilham ile isal ediyor her haberi,
Ki onun kudret-i külliyye, emirber neferi.
Bağladı dâr-ı fenanın ebede telsizini,'
Güdelim açtığı yollardan mübarek izini
Atatürk’ün beşere sunduğu peymânı budur:
Atatürk’e inananlar er olur, sulhu korur!
Uzaklara, çok uzaklara gitmek istiyorum. Ata topraklarımıza. Biliyorum ki toprak ana vefasız evlatlarını da basar bağrına. Bizimde başımızı okşar, bize de sevgi gösterir. Belki o zaman bizimde dünya yüzünden kirlenen kalbimiz temizlenir.
Atalarımızın ruhları ile buluşuruz belki Tanrı Dağlarında bizlerde....
Baktım ki gökyüzü baştan başa bulut;
Unut diyor o güzel günleri unut;
Baktım ki deniz her dalgasıyla düşman;
Kuşlar av peşinde balıklar pusuda;
Çok gerilerde kalmış çıktığım liman
Yok görünürde sığınacak bir ada.
Baktım ki musibet gün gelip çatmış;
Yolcusunda tayfasında şafak atmış;
Ne yelken kâr eder ne kürek ne istim;
Dayandım aşk ile yürüttüm gemiyi;
Aşk ile koskoca dağları düz ettim;
Avladım sonunda o civân kekliği...
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Atanın içkisi köpüklü kımız,
Arpa suyu içme! dedi bir Kırgız!
Evinin yemişi erikle elma,
Komşunun bağından hurmayı alma!
Başka dile uymaz annenin sesi,
Her sözün ararsan vardır Türkçesi!
Duymadan düşünme, görme sezmeden,
Kendi duygun olsun usunu yeden!
Dile, yap! Tanrı'nın sensin bileği,
Göktürk'ün sendedir yüce dileği!
Demir sana tapar, şimşek baş eğer,
İsteme, sen yarat; görme, sen göster!
Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş... Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında...
Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
“Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara...
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.
Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet “Tanrıdağı”nda...
Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
itler bile gülecek kimsesizliğimize
Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.
Bizler, hayatın verdiği acıdan, sıkıntıdan ve o bayat zevkten şiirlere, kitaplara sığınan insanlarız. Çünkü dışarda bulamıyoruz kitaptan aldığımız zevki, bilgeliği. Şiirler bize yaşanabilir bir dünya sunuyor. Aşkın kıymetinin bilindiği, insanın başka bir insanı veya doğayı, hayvanı gerçekten samimiyet ile sevebileceği bir dünya. Kitapların, bizlere sunduğu o güzel, sevgi ile dolu dünyayı bize ne gerçek olduğunu düşündüğümüz bu dünya sundu nede insanlar...
Ersin Özüdoğru
Herkese güzel hafta sonları diliyorum....
Hayat,bir ırmak misâli;
Hızlı, sessiz ve şiddetli şekilde akıp gidiyor;
Ölüm, insana her gün daha fazla yaklaşırken;
İnsansa sanki hiç ölmeyecek gibi yaşıyor...
Ersin Özüdoğru
Biliyorum, bir gün ölümüm sessizce olacak;
Gidişimden kimseler haberdar olmayacak;
Belki, arkamda gözyaşlarıda akmayacak;
Ama ölüm beni elbet bir gün kurtaracak...
Ersin Özüdoğru
Başka insanlar gibi ölmedim ben;
Gözlerim kapanırken;
Ruhumu ölüme teslim ederken
Hiç düşünemedim hatıralarımı;
Çünkü! Aklımda hep gözlerin vardı.
Ersin Özüdoğru
*Hep gözlerini düşünüyorum geceleri;
Sahi, neden hep senin gözlerini? ;
Neden hep senin gözlerini...
Çünkü! Denizler kadar engindi;
Gökyüzü kadar maviydi renkleri;
Sana olan sevdam kadar azîzdi....
Ersin Özüdoğru
Rüzgarda, yavaş yavaş savruluyor saçların;
Altından, o güzel yüzün görünüyor;
Kalbime, kor bırakan o gözlerin;
Nasıl oluyor da beni bir türlü görmüyor...
Ersin Özüdoğru
Ne garip değil mi? İnsanın, kendini başka bir insan ile tamamlayamaması ve bunu kitaplar ile gidermesi. Kitapların başında huzur bulması, onlarla yaşamak istemesi. Aslında nedeni anlamak için çokta beyin fırtınası yapılmasına gerek yok. Çünkü insanın doğası gereği ihtiyacı olan sevgiyi kitaplar dışında verebilecek bir annesi birde kitapları var.....
Ersin Özüdoğru