Müslümanlar suçludur; çünkü Yüce Yaratan onları, "Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar da birbirlerinin veli- leridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler..."212 şeklinde tanımladığı halde iyiliğin emredilip kötülüğün ortadan kaldırılması yolunda üstlerine düşeni yapmadılar. Müslümanlar, bu ayette ve benzerlerinde ortaya konulmuş bulunan hususları yerine getirme gayre- ti içine girmek yerine, birbirlerine karşı alabildiğine sert ve acımasız, "ötekiler❞e karşı ise son derece "hoşgörülü" ve "diyalog arayıcı" bir tutum sergiler hale geldiler.
Kur'an müslümanları "kâfirlere karşı çetin, kendi arala- rında merhametlidirler"213 diye tavsif ederken, onlar kar- deşlerinin hukukunu kulak ardı edip onları tekfir etmeye varan garabetler sergilerken, "diğerlerine karşı oldukça müsamahalı davranır hale geldiler, onlarla ortak yaşanan ve karşılıklı "saygı"ya dayanan "birlikteliğin” ve “çoğulcu- luğun" modern cennetini terennüm eder oldular. Sonunda ayetin hükmü tam tersine döndü ve müslümanlar "kâfir- lere karşı merhametli, kendi aralarında çetin" tavırlar gös- termeye başladılar.