Sevmek, mübalağa sanatıdır, abart abartabildiğin kadar dedik. Seni sevmek, koskoca bir devrimdir, sevgilim! dedik. Sonra sevdayı kuşun kanadına bindirdik. Abarttık, kabarttık ve sonunda uçurduk… Sevmek hep bir hikayenin parçası oldu bizim için. Özne değil nesne, amaç değil araç, aktör değil figüran olsa da, hep vardı. Elde değil, dildeydi, göz de değil özdeydi; kısacası ‘sevmek’ kavramı varlığını soyut bir biçimde sürdürdü.
Fromm’un kaleminden süzülenler ise, sevmek hakkındaki tüm bu çıkarsamaların akışını değiştiriyor diyebilirim. Sevmek sözcüğünü adeta bir rüya bulutundan çıkarıp, okuyucunun eline veriyor. Okuyucu, Sevmeyi artık kendi birikimleri ve algı düzeyiyle; görüyor, duyuyor, kokluyor ve hissediyor. Bana göre sevginin rengi beyaz, kokusu leylak ve dili Farsça…