Asıl mucize kendisine olmuştu, bunu hissediyordu; bu yaşında içinden taşan sevgiyi birine vermek, ona sevmeyi öğretmek, muhteşem bir çiçek gibi açacak tohumu ekmek lütfu bağışlanmıştı ona.
Aralarında sessiz, fakat yavaş yavaş sarsılmaya başlayan bir duvar vardı: Halkları ve dinleri farklıydı, birbirlerini yabancı, düşman görmek ve birbirlerinden şüphe duymak için eğitilmişlerdi ve bunlar ancak büyük bir sevgiyle aşılabilirdi.
Oysa ben bütün vakitlerimi, hatta bütün vakitlerimden daha çoğunu, yeryüzünün bütün vakitlerini sana ayırmak istiyorum; seni düşünmek ve seni yaşamak için.
Aydınlandığınız bir noktaya geldiğinizde aslında hiç yol almamış olduğunuzu, aksine sadece her zamankinden daha heyecanlı, daha karmaşık bir halde kendi labirentinizde dönüp durduğunu görüyorsunuz.
Aşk hiç de sizin söylediğiniz basit sempati veya bazen derin olabilen sevgi değildir. O büsbütün baska,bizim tahlil edemediğimiz öyle bir histir ki,nereden geldiğini bilmediğimiz gibi,günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilmeyiz