Kitap dul ve burjuva bir kadınının tanımadığı bir başka düşkün burjuva gence karşı duyduğu arzu, şefkat ve sonrasında gelişen olaylarla birlikte duyduğu pişmanlığı anlatıyor.
Kitabın yazıldığı dönemin toplamsal yapısı ve kadına bakışını ele alırsak Zweig’ın o dönemde kadının iç dünyasını, ikilemini, arzularını ve pişmanlığını bu denli iyi bir gözlem, duyarlılık ve incelikle yazabilmesi benim açımdan hayranlık verici.
Kitapta geçen olaylar dönemin ahlaki yapısına oldukça ters olsada Zweig ilişkilerin ve arzuların bireysel seçimler olduğunu ve bu seçimlerin topluma mal edilmemesi gerektiğini savunuyor.
Zweig’ın her kitabında olduğu gibi bu kitabında da psikolojik irdelemeler ön plandaylaydı. Betimlemeleri oldukça güçlü okurken kendimi olayların içindeymiş gibi hissettim. Anlatım bakımındam akıcı kısa ama anlam bakımından oldukça yoğun bir kitap.
Ve özetle; bir kadının merhametle başlayan , aşk ile devam edip hüsranla sonuçlanan 24 saati.
Keyifli okumalar:)
“Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz!
Gerçek hayat denen şeyin ne olduğunu , nerede olduğunu bilmiyoruz bile!
Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.”
“Birlik ve hoşgörü çatısı altında sıddıklar ve şehitler ile haşrolan millete önce “ben”, “sen” dedirtilmesiyle kibrin, daha sonra “biz”, “siz” söylemleri ile fitnenin tohumları başak verdi.”