Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hacer Kylp

Biz eser ile şahsiyeti beraber değerlendiriyoruz. İkisinin birbirini tamamlaması gerekiyor. Yazarın/sanatçının bir ayağı eser ise, diğer ayağı da şahsiyettir. İnsan, ancak iki ayağı varsa sağlıklı bir şekilde yol alabilir.
Reklam
Nurettin Topçu, Hüseyin Avni hakkında yazarken, hayatı kazanılan, fakat ruhu şehit edilen” nesillerden bahseder. Yani, İstiklal Harbi’yle milletin hayatı kazanılmış, fakat sonrasında yapılan inkılâplarla ruhu şehit edilmiştir.
“Kelam, bütünüyle haysiyettir”
İsmet Özel, “Şiir, şairin neresinden doğduysa, okurun da orasına ulaşır” diyor. Dil de böyle… Bir insan dinine, vatanına, milletine nasıl bakarsa, diline de öyle bakar. Birlik ve beraberliğimize yan gözle bakanların Q, X ve W harflerini alfabeye ilave etmek istemeleri boşuna değildir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Mesela “kendini kurtarmanın” bugünkü anlamı maddi mi, yoksa manevi bir şey mi? Birine bunu söylediğiniz zaman, onun aklına ahiret mi geliyor, yoksa dünya mı? Salih amel mi geliyor, mal varlığı mı?
Önceden maddi durumu iyi olmayanlara fakir denirdi. Ahlakı etiğe, hırsızlığı yolsuzluğa, insanı bireye dönüştürenler, fakirliği de “alım gücü” olarak adlandırdılar. Fakir dediğiniz zaman, kulağa hoş gelmiyor. Üstelik bu kelimenin itici bir tarafı da var. Ama alım gücü, bakın, insanı hiç de rahatsız etmiyor. Sadece tüketim toplumunu çağrıştırıyor, o kadar.
Reklam
“Gıybetten sakınınız, o odunu kül eden ateş gibi, bütün iyiliklerinizi kül eder.” hadis-i şerifleri iç âleme yapılacak özeni çok iyi anlatır.
“Yiyerek zayıflayın” sözünü ya da sloganını nedense çok önemsiyor, anlamlı buluyorum. Konuyla ilgili olarak sadece yeme-içme işleri aklıma gelmiyor. Bir halt yemek, değerlerini yemek, sonra da zayıf şahsiyetli bir insan haline gelmek…
Hepimizi “tüketim nesnesi” haline getirmek istiyorlar. Sadece yeme-içme, giyim-kuşam konularında değil; insan olmanın basit ve ince özelliklerini de hızla tüketmemizi arzu ediyorlar. Ahlakı tüketmek, utanmayı tüketmek, derdi olan insanları tüketmek vs. Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü hızla tüketiyor.
Bir Pervane ile Mum Hikayesi
Kanadını alevlere yakan pervane muma şöyle dedi: “Behey divane, haydi ben aşığım, bana yanmak yaraşır, peki sana ne oluyor, sen neden yanıyorsun?” Mum hem yanıyor hem cevap veriyordu. O sırada bağrından gözyaşları süzülüyor, başından dumanlar tütüyordu: “Bal gibi tatlı sevgili bir yarim vardı, şimdi ondan ayrıyım, ya nasıl yanmayayım? A iddiacı pervane! Zannımca aşk senin için değil, benim içindir. Çünkü senin ne yanmaya sabrın ne alevde durmaya kararın var. Kanadın azıcık yandı diye alevin önünden kaçıyorsun. Halbuki ben baştan ayağa yanasıya, eriyesiye, tükenesiye kadar sabrediyorum. O halde ey başımdaki ateşi görüp de kıskanan pervane, gel bir de içimde yanan ateşi gör.”
Lokman ile Senai iyi dost idiler. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez, birbirlerini çok sever, haklarını korurlardı. Günün birinde Senai’ye bir kavun hediye geldi. Lokman’ı çağırdı ve kavundan bir dilim keserek sundu. Lokman kavunu afiyetle yedi. Senai bir dilim daha kesip verdi. Onu da yedi. Senai içinden “Lokman kavunu çok seviyor anlaşılan!” dedi ve kavunu dilim dilim ona ikram etti. Son dilime gelince “Bakalım nasıl bir tatlı kavunmuş?” diyerek küçük bir ısırık almak istedi. Ardından hemen tükürdü. Ağzının içini sanki ateş kaplamıştı, kavun o derece acıydı. Birkaç of-poftan sonra Lokman’a döndü. “A benim canım. Nasıl oldu da böylesine acı bir şeyi tatlı tatlı yiyip bitirdin?” Lokman cevap verdi: “Ben senin elinden bunca zaman öyle tatlı nimetler yedim ki şimdi buna acı demeye utandım.”
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
Batı’nın emperyalist istilası sadece askeri ve ekonomik değildir. Belki bunlardan da daha büyük ve şümullüsü, manevi olan yönüdür. Batı oldum olası düştüğü inkarcı ve materyalist bataklıktan kendini kurtarmak yerine bütün insanlığı aynı bataklığa düşürme içerisinde kalmayı tercih etmiştir. Batının kontrolünde olup da haram yemeden, harama bulaşmadan bu dünyayı terk etmek gerçekten babayiğit işidir.
Günümüzde gıda, kozmetik ve ilaç sektörlerinde en büyük problem bu ürünlerin üretiminin teknoloji, hammadde ve katkılar bazında gayrimüslim güçlere bağımlı olarak yürütülmesidir. Hatta Yahudi kökenli mafyalar Tevrat’ın tahrif edilmesi ile oluşturulmuş kaynak kitapları olan “talmutun” öğretileri içerisinde ırklarından olmayanların insan olarak bir değer taşımadıkları, öldürülmeleri gerektiği, nesillerin köreltilmesinin ve sömürülmelerinin dini birer emir olarak sunulması sebebi ile daha da büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu bilmek zorundayız.
2 milyara yakın bir nüfus olan İslam dünyasına ecnebi gıda üretim firmaları ve maalesef bunlara ayak uydurmuş yerli ortakları bugüne kadar Müslümanların helal ürün ihtiyaçlarına, dünyada 30-40 milyon nüfusu bulmayan Musevilere ve bunlardan çok daha az olan vejetaryenlere tanıdıkları hakkın binde birini tanımamışlardır.
Jelatin Üretimi
Türkiye öyle bir Müslüman ülke ki maalesef mezbahanelerinde binlerce domuzun da kesildiğini acı da olsa biliyoruz. Yine on binlerce sığırın Helal kesim şerri şartlarına riayet etmeden kesildiğini de biliyoruz. Bunların artıklarının nerelerde kıllanıldığını da biliyoruz.
Resul-ü Ekrem (s.a.v.): “Allah yolunda sefer yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini göklere uzatarak: “Ya Rab, ya Rab!” diye yalvarıyor. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böylesinin duası nasıl makbul olur?” buyurmuştur.
148 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.