Çıktım. Birahane. Sekiz bira,bir kase fıstık. Masaya yumruk. Bağırdım, "Kainatta yapayalnızım!" Gülenler oldu. Bana alışmışlardı,hemen kovmuyorlardı artık. Yine de hesabı ödeyip gitme vaktimin geldiğini söyledi birileri. Bardağımı kaldırdım, "Giderdim elbet," dedim. "Giderdim dostlar! İnandığım birtakım değerler olmasaydı giderdim çoktan. Ama dehşetin dibindeyken,bütün dünya bana sırtını dönmüşken,beni hala ayakta tutan şeyler var çok şükür. Bunların başında da sizler geliyorsunuz. Şu birahanede içtiğimiz fıçı biralar geliyor. Bu hain,aşağılık dünyanın gemisi batarken gururla gülümseyebilenlere ne mutlu! Ne mutlu aşkları yüzünden haysiyetlerini kaybetmeyi göze alabilen adamlara! Hepinize afiyet olsun!"
Yanılmışım. Meğer bitmemiş. Öyle ya, zulüm ve düşmanlık bitmedi ki. Ne çabuk unutmuşum Habil ve Kabil'i. Mermer sunaklar yeni kurbanlarını bekliyor. Haydi, seyre duralım hep birlikte. Ne kadar da küçükmüş meğer. Sığamadık yeryüzü sofrasına. Kibir denizinde boğulmuşuz da haberimiz yok. Değirmenimiz susmuş , unumuz bitmiş. Fırınlarımız da kararmış, kalplerimiz gibi.
Artık burnumuzda sıcak ekmek kokusu yerine kan kokusu var...
İyi o zaman. Ne diyelim? Afiyet olsun...
-DİKKAT...tanrımıza hamd olsun,milletimiz var olsun.afiyet olsun...SAĞOL. yanlız o bayanı ordan alın eşarbıyla buraya girmesin!..
Yemek ihtiyacını gidermek bir devlet işi :) hele ki yemekte bulunan başörtülü ise. Zinhar laikliğe aykırıdır. Zira din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalıdır.
Vatanımda bulunan samimi bütün insanlara selam olsun
"Günaydın" diyecek kadar sabahlar da olmuyordu artık.
"Afiyet olsun" diyecek kadar helal değildi hiçbir lokma.
"Canım" dyecek kadar masum değildi insanlar.
Cümle kuracak adamakıllı kelime de kalmamıştı zaten.
Bazen öyle olur işte...
Öyle olsun.