Mevlam gül diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı?
Yoksulun sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana?
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?
"Dağlar kadar yüksek kuleler, burçlar vardı, koca salonlar, zindanlar, uçurumlar kadar dik gözsüz hapishaneler, çelikten ve sert taşlardan açılmış kapılar.. Sonra hepsi geçti gitti kuleler yıkıldı, dağlar kaydı, duvarlar ufalandı ve yıkılırken geniş duman gırdapları ve fışkıran buharlar, kabaran bir dalga gibi devrilinceye ve azgın tepesi kıvrılıp toprağa doğru köpürerek dökülünceye kadar dalgalar halınde yükseldi, yükseldi ve sonra, son olarak aradaki milleri aşarak, kulakları sağır eden bir çatırtı ve gümbürtü halını alıncaya kadar yükselen bir uğultu sesi geldi, yer sarsıldı, ova kabardı, çatladı ve Orodruın dönmeye başladı. Yarılmış zirvesinden ateşler püskürdü. Gökler gökgürültüsüyle patlayıp, şimşeklerle dağlandı.
Bir kırbaç gibi kara bir yağmur sağanağı inmeye başladı. Ve fırtınanın tam ortasına, bütün diğer seslen yırtan bir çığlıkla, bulutları parçalayıp yana atan Nazgûl indi, alevlenmiş bir yıldırım gibi fırlayarak, tepenin ve göğün alevli yıkıntılarına yakalanıp çatırdadılar, soldular ve söndüler."
Mevlâm gül diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı
Dura dura bir sel oldum erenler
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı
"Yoksulun sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana"
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi söylemesem mi
Mahzuni Şerif’im dindir acını
Bazı acılardan al ilâcını
Pir Sultanlar gibi dar ağacını
Bilmem boylasam mı boylamasam mı