Fukaralık vardı Üssüğünoğlu İbrahim emmide.
Ah fukara yoksul İbrahim , bir zamanlar o güzel, pek güçlü, ceylan gibi yılkı atını doğaya salması zorunlu gelir.
Yılkı Atı
Gara gış yaklaşırken ahırında yemler azalır, dağda otlar kalmaz. Gücünden de tükenmiştir Kısrak. Samana, tarlaya, değirmene gidecek güç kalmamıştır.
Yoksullukta kış aylarında daha da çöker köylü insanın zalimce başına.
Mecburdur atı evden salmaya. El alem sanır ki keyiften akılsızlık eder İbrahim emmi. Her biri kendince cahilce yorumlar yapar.
İbrahim emminin medarıiftiharı olan bu at, sert ayazların, karların uzunca misafir edildiği tepelerde yaşam mücadelesi vermeye başlar.
Kurdu ayrı yerden, canavarı ayrı yerden, soğuk ayrı yerden şamar vurmak peşindedir.
Bu zor zamanların birinde gönlü yumuşak, merhamet vicdan sahibi Hıdır emmi yetişir. Eyi bir bakım yapar, günü gelince çakallara, sert esen yellere istemese de teslim etmek zorundadır. Öylede etti.
Bahar geldiğinde fikirlerde ısınır havalar gibi.. İbrahim emminin de aklına o zaman geldi saldığı yılkı atı.
Müjdeyi verir köylünün biri. Gördüm der ovada. O zaman İbrahim emmi oğlu ile yola çıkar...
Çıkar emme bulur mu bulmaz mı okuyup görmek gerekir :)
(Sindire sindire okumak gerek. Hikayesi, kurgusu, köylülerin arasında geçen dedikodular, fakirlik olgusu romanda çok güzel işlenmiş nakış nakış.
İşi bitince doğaya bırakılan at, işe yaramayınca, menfaati kalmayınca aranıp sorulmayan kişilere benzettim.
Ovalara salınan atlar üzerinden toplumsal olaylar, insan karakter analizleri içeriyor, görmesini okumasını bilene ;) )