Alp Akay

Alp Akay
@akay
Sıkı Okur
Kutuplaştırıcı, kin ve öfke kusan profilleri takip eden dostlar takip edilmemektedir! Profil rahatsızlık verici veya inançlarınıza aykırı paylaşımlar içerir! Keyifli okumalar!
Avusturalyalı bir araştırma ekibi insanlık algısına yönelik araştırmalarını Eski Roma yazarlarından Terence'in ünlü bir deyişinin farklı bir şekliyle sonlandırmışlar. Terence gururlanarak, "İnsani hiçbir şey bana yabancı değildir" demiş. Bu sözün ironik uyarlamasıysa şöyle: "İnsani hiçbir şey bana yabancı olamaz fakat bazı insani özellikler sana yabancı olabilir."
Reklam
İnsanlar tatmin edici ve bir özdeğer algısı yaratan düşünce ve davranışları üzerinde kişisel kontroller geliştirirler. İnsandışı şekillerde hareket etmeyi önleyip insani hareketleri desteklemek için kendilerini yargılamayı öğrenirler. Kişinin ahlaki ilkeleriyle ilgili özdenetim mekanizmaları kesin ve sabit değildir. Bunlar daha ziyade kabul edilebilir tavırlarda bulunmak için ahlaki özsansürün seçilimsel olarak etkinleştirilebildiği dinamik süreçler tarafından yönetilirler. Ya da kınanacak tavırlar ahlaki özsansürden soyutlanabilir.
İnsandışılaştırma, bizim "insanın insana ettiğini kimse etmez" sözünü anlayabilmemizi sağlayan temel yapıdır. İnsandışılaştırma, bazı insanlar başka insanları insan olmanın ahlaki zincirinden dışladıkları her an ortaya çıkar. Bu psikolojik sürecin nesneleri, insandışılaştırıcılarının gözünde insanlık statülerini kaybederler. İnsandışılaştırıcı aracılar bazı kişileri veya grupları insanlık çemberinin dışına iterek normalde kardeşlerine yönelik gerçekleştirecekleri akıl yönelimli eylemleri yöneten ahlakı askıya almış olurlar. İnsandışılaştırma önyargının, ırkçılığın ve ayrımcılığın temel sürecini oluşturur. İnsandışılaştırma bir grup insana "şişirilmiş kimlikler" verirken diğerlerini karalar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eski Yunan'da Dionysos tanrılar arasında eşsizdi. Geleneksel varsayımlara ve yaşam tarzlarına meydan okuyan yeni bir gerçeklik seviyesi yarattığı düşünülürdü. Hem insan ruhunun akılcı söyleme ve düzenli planlamaya sonsuz esaretini özgürlüğe kavuşturan bir gücü hem de tamamen yıkıcı bir gücü temsil ederdi. Dionysos, sınırsız şevkin ve sosyal kontroller olmaksızın kişisel zevkin ta kendisiydi. Dionysos sarhoşluğun, deliliğin, cinsel sapkınlığın ve şevk savaşının tanrısıydı. Dionysos'un egemenliği, özfarkındalığın ve akılcılığın kaybını, düzlemsel zamanın durmasını ve benliğin kendini, davranış kuralları ve toplumsal sorumluluğu çöpe atan insan doğasındaki itkilere bırakışını içeren tüm oluş hallerini kapsardı.
Bireydışılaşma, davranışın anlık durumsal taleplerin, biyolojik ve hormonsal itkilerin kontrolüne geçtiği eşsiz bir psikolojik haldir. Düşünce yerini eyleme bırakır, doyumu ertelemenin yerini anlık zevk arayışı alır ve akılla sınırlanan kararlar akılsızca verilen anlık duygusal tepkilerle yer değiştirir. Uyarılma hali bireydışılaşmanın hem öncülü hem de sonucudur. Etkileri tipik yanıt alışkanlıklarının ve karakter özelliklerinin sıfırlandığı yeni veya yapılandırılmamış durumlarda daha da artar. Kişinin sosyal modellere ve durumsal uyaranlara zafiyeti fazlalaşır; bu yüzden de savaşmak da sevişmek kadar kolay hale gelir, her şey durumun ne talep ettiğine veya uyandırdığına bağlıdır.
Reklam
Tabii ki benim bu kıyafetim yatkınlığımı değiştiriyor.*
Kişileri kimliksiz hissettirecek ve başkalarının onların kim olduklarını bilemeyeceklerini sağlayacak herhangi bir şey ya da bir durum, bu kişilerin bireysel sorumluluk algısını azaltarak kötücül eylemlerde bulunmalarının önünü açabilir. Özellikle de ikinci bir etken dahil edildiğinde bu olasılık artıyor: Durum veya belirli bir aracı kimliksizleşen kişilerin başkalarına karşı antisosyal ya da şiddet içerikli davranışlarda bulunmalarına müsaade ediyorsa insanlar savaşa bile hazır hale gelebiliyorlar. Bunun yerine durumun kendisi kimliksizleşme üzerinden kişinin sadece kendi odaklı olma halini azaltır ve sosyal anlamda yapıcı davranışlara yönlendirirse o zaman insanlar birbirine iyi davranabilirler. Örneğin parti ortamlarında kimliksizlik daha fazla sosyalleşme sağlayabilir.
Sayfa 473 - * - William Shakespeare, Kış MasalıKitabı okuyor
Bilim insanları embriyonik kök hücrelerin her çeşit hücre ve dokuya dönüşebileceğini ve sıradan deri hücrelerinin embriyonik kök hücrelere dönüştürülebileceğini keşfettiler. Bu biyolojik kavramları ve insan beyninin gelişimsel esnekliğinden insan doğasının "esnekliğine" bildiklerimizi daha da ilerletmek insanı heyecanlandırıyor. Hayatlarımızı yöneten geniş çaplı sistemler -zenginlik ve fakirlik, coğrafya ve iklim, tarihsel dönem, kültürel, politik ve dini baskılar- ve gündelik olarak uğraştığımız tekil durumlar bizim kim ve ne olduğumuzu şekillendirir. Bu güçler bizim temel biyolojimiz ve kişiliğimizle etkileşim halindedir. Daha önce sapkınlık potansiyelinin insan zihninin karmaşıklığında gizli olduğunu savunmuştum. Kötülüğe veya iyiliğe olan meylimiz insan doğasının en temel ikilemidir. Bu anlayış insan davranışlarındaki kibri ve daha birçok bulmacayı tüm karmaşası ve zenginliğiyle bize resmeder.
Mahrzarin Banaji
Sosyal psikolojinin insan doğasına ilişkin anlayışımıza yönelik katkısı bizden büyük güçlerin zihinsel yaşamımızı ve hareketlerimizi belirleyebildiğini bulmuş olmamızdır. Bunların en başında da sosyal durumların gücü gelir.
Bireydışılaşma faile kimliksizlik * verir; böylece kişisel sorumluluk ve özizleme en az düzeye indirgenir. Bu da faillerin vicdanlarını susturarak hareket etmelerine olanak tanır. İnsandışılaştırma, potansiyel kurbanların insanlığını ortadan kaldırır ve onların hayvanlar gibi ya da daha kötüsü değersiz şeyler gibi görülmelerine yol açar.
Psikolog Thomas Joiner, İnsanlar Neden İntihar Eder adlı eserinde, "İnsanlar, iki temel ihtiyaçları tükenmişlik noktasına geldiğinde ölümü arzular," diyor. İlk ihtiyaç bizim uyum ve sosyal güç için merkezi öneme sahip olduğunu belirttiğimiz başkalarıyla aidiyet veya bağ kurma ihtiyacıdır. İkinci ihtiyaç ise başkalarıyla birlikteyken kendini etkin hissetme veya başkalarını etkileme ihtiyacıdır.
Sayfa 459-460Kitabı okuyor
Reklam
İşkence her zaman kişisel bir ilişki içerir; işkenceci için belirli bir anda belirli bir kişi üstünde hangi işkence yöntemini hangi yoğunlukta kullanması gerektiğini bilmek elzemdir. Yanlış işkence türü veya düşük yoğunlukta işkence "itiraf yok" demektir. İşkence çok yoğunsa esir itiraf edemeden ölür. Her iki koşulda da işkenceci yüksek mevkideki sorumluların açlığını doyuracak bilgiyi koparıp almada başarısız olmuş demektir. İstenen bilginin alınmasını sağlayacak doğru yöntemi ve doğru oranı belirlemeyi öğrenmenin sonucunda işkenceci üstünden sınırsız ödül ve kendini şımartacak övgüler alır.
Sayfa 456-457Kitabı okuyor
Macaristan'da "güvenli ev"lerden birine sığınarak Nazi işgalinden sağ kurtulan psikolog Ervin Staub, insanların büyük çoğunluğunun belirli koşullar altında insan yaşamına yönelik aşırı şiddet ve yıkım kapasitesi olduğu konusunda bizlerle hemfikir. Dünya genelinde, soykırım ve kitlesel şiddet eylemlerinde ortaya çıkan kötülüğün kökenini anlama çabasında Staub şuna inanmıştır: "Sıradan düşünceden çıkan ve sıradan insanların gerçekleştirdiği kötülük normdur, istisna değildir... Büyük kötülükler, çoğunlukla yıkım cetveli boyunca devam eden ilerlemeyle evrilen sıradan psikolojik süreçlerden doğar." Staub, sıradan insanları çevreleyen durumların yüksek seviye yetke sistemleri tarafından istenen kötücül eylemleri öğrenebilecekleri durumlar olduğunun altını çizmiştir: "Bir sistemin parçası olmak görüşleri şekillendirir, baskın görüşlere taraf olmayı ödüllendirir ve sapmayı psikolojik olarak zahmetli ve zorlu bir hale getirir."
Amerika'daki Sınıflarda Naziler Yaratmak
Kaliforniya, Palo Alto'daki lise dünya tarihi dersinde öğrenciler birçoğumuz gibi soykırımın insanlık dışı olduğunu anlayamamışlardı. Böylesine ırkçı ve ölüm saçan bir sosyo-politik hareket nasıl başarıya ulaşmış olabilirdi? Ortalama vatandaşlar Yahudi kardeşlerine uygulanan bu acımasızlıklar karşısında nasıl bu kadar aptal veya umarsız olabilmişlerdi? Sınıfın yaratıcı öğretmeni Ron Jones soykırıma inanamayan öğrencilerine anlamlı bir mesaj verebilmek için anlatım yöntemini değiştirmeye karar verdi. Bunun için alışıldık didaktik öğretim yönteminden deneyimsel öğrenim yöntemine geçti. Öğrencilerine gelecek hafta Almanların yaşamış olduğu deneyimin bazı yönlerini sınıfta yeniden canlandıracaklarını söyledi. Bu ön uyarıya rağmen, sonraki beş gün boyunca devam eden rol oynama "deneyi" öğrenciler için ciddi bir soruna ve okul müdürüyle velilerin tepkilerini bir kenara bırakalım, öğretmen için bir şoka dönüştü. Öğrenciler, Hitler'in Nazi rejimindekine neredeyse tıpatıp benzeyen totaliter bir inanç ve baskıcı kontrol sistemi yaratınca canlandırmayla gerçeklik iç içe geçti.
Kanadalı Sosyolog Ester Reiter, Making Fast Food: From the Frying Pan into the Fryer [Fastfood Yemek Yapımı: Kızartma Tenceresinden Fritöze] isimli kitabında, yetkeye itaatin fastfood sektöründe çalışanlarda aranan ilk özellik olduğunu belirtiyor, "Seri üretim süreci işçilerden özellikle düşünceleri ve mahremiyeti almaya çalışır. Onlar makineye bağlı uzuvlardan başka bir şey değillerdir demiş son röportajlarından birinde. Buna benzer düzmeceleri araştıran özel dedektif, FBI'in emekli özel ajanı Dan Jablonski ise şöyle diyor. "Siz ve ben burada oturup bu insanları yargılayıp onların bariz geri zekalılar olduklarını söyleyebiliriz. Fakat onlar muhakeme ve sağduyularını kullanmak için eğitilmediler ki onlar sadece 'Size nasıl yardımcı olabilirim? demek ve böyle düşünmek için eğitildiler."
Bilemezsiniz...
Geriye dönüp bakıyorsunuz ve ben bunu yapmazdım, diyorsunuz. Fakat o durumun içinde hiç kalmadıysanız o durumdayken ne yapabileceğinizi nereden bilebilirsiniz?
9,5bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.