Ali Cihan Bakır

“19. yüzyılın sonlarında Ortadoğulu entelektüeller, birkaçı istisna olmak üzere, eklektik olmaktan çok sistematiktiler ve birçok Avrupalı düşünürden ( Comte, Spencer, Darwin, Büchner, Renan, Durkheim vd.) parçalar devşirmiş olsalar da onlar için ‘kitle psikolojisinin babası’ Gustave Le Bon diğerlerinin arasında en çok öne çıkan isimdi. Hem Action Française’in kurucularına hem de Benito Mussolini’ye ilham kaynağı olmuş Le Bon sadece Fransa’da değil, Balkanlar ve Ortadoğu’da da genç subaylar arasında son derece popülerdi. Le Bon’un yazdıklarında Ortadoğulu entelektüelleri etkileyen unsur onun halka hitap eden pozitivizmi ve bilimciliğinin yanı sıra otoriter eğilimleriydi. Kalabalıklara ve kitlelere duyulan derin güvensizlik Osmanlı ve İran reformcularının düşünüşünün bir parçası haline gelmişti…”
İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Richard W. Cottam: Musaddık’ı devirmek gerçekten tarihi bir karardı. O sırada İran tam da nüfusunun büyük çoğunluğunun geometrik bir artışla politize olmaya başladığı kritik dönemeçteydi. Bilinçlenen bireyler tanıdıkları liderlere bakıp, destekleyebilecekleri düsturlar, değerler ve kurumlar arayacaklardı. Eğer Musaddık, Ulusal Cephe ve Kuran’ı daha liberal bir şekilde yorumlayan dini liderler İran hükümetini kontrol etmeye devam etselerdi, uyuyan bu kitlelere önderlik edebilirlerdi. Aksine, halktan kopuk diktatör bir şah onların yerine geçti… Birleşik Devletler’in politikası İran tarihini kökünden değiştirdi. Bu politika tek güvenilir dış destekçisi ve ideolojik müttefiki olarak Birleşik Devletler’i gören milliyetçi elit bir kesim yarattı. İran’ın ulusal bütünlüğünü ve saygınlığını simgeleyen bir hükümetin bertaraf edilmesine yardım ederek sonraki rejimin ulusal meşruiyetini yok etmiş oldu…
Sayfa 260 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
İran’da devrim sonrasında gelen nesil rüştünü ispat ettikçe İranlı entelektüeller 1953 darbesinin uzun vadeli etkilerini de değerlendirmeye başladılar. İlgi çekici sorular soran düşünsel makaleler yayınladılar. Bunlardan biri Amerikan dış politikası dergilerinden birinde yer aldı: “İran’ın darbe sayesinde olgun bir demokrasiye geçeceği düşüncesi makul bir iddiadır. 1979 yılında ülkeyi ebediyen terk etmesinden sonra, birçok İranlı 1953’te olanların tekrarlanmasından korkuyordu. Bu korku, öğrencilerin Birleşik Devletler büyükelçiliğini ele geçirmesindeki başlıca nedenlerden biri oldu. Rehine krizi Irak’ın İran’a saldırmasına, İslam Devrimi de Sovyetler’in Afganistan istilasına karar vermesine sebep oldu. Özetle, Tahran’da yaşanan o bir haftalık kısa zaman dilimi tarihin akışını çok fazla etkiledi…. 1953 darbesi ve sonuçları bugün Ortadoğu ve Ön Asya’da meydana gelen siyasi saflaşmaların başlangıç noktası oldu. Uzak görüşlülükle 1979 İslam Devrimi’nin kaçınılmaz olduğu söylenebilir miydi? Yoksa 1953 yılında İranlıların tercihleri değişime zorlandığı için mi böyle oldu? “
Sayfa 249 - İletişim YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“1968 yılı, Türkiye için pek çok olaya gebe olduğunu daha en baştan hissettirmişti: 31 Ocak'ta Ankara televizyonu deneme yayınına başlamıştı. 20 Şubatta Türkiye Büyük Millet Meclis’inde büyük bir arbede çıkmış ve Adalet Partisi Milletvekilleri, Türkiye İşçi Partili Milletvekillerini tekme sille dövmüşlerdi. Böylece elektronik iletişim çağı ve siyasal şiddet dönemi ülkemizde aynı anda başlamış oluyordu...”
“Demokrasi, ülkeyi yönetenlerin, "sandıktan çıktık" gerekçesine sığınarak Demokrasi'nin ön koşulları olan laikliği, temel hak ve özgürlükleri, yargı bağımsızlığını, idare ve siyaset üzerindeki anayasal denetimi ortadan kaldıracak eylemleri yapması değildir”
Reklam
61 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.