Birhan Keskin; "...ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde, çok gücenmiştim hayata." demişti, Camus ise; "Ama acı..“insanların” gerektiği zamanda ölmemesi demektir.."
Bir öfkeyle numaramı değiştirdim bir gün. O zamana kadar aramadın, belki de ondan sonra da hiç aramadın. Her gün bir fotoğrafını sildim, her gün senden kalan bir anıdan kurtuldum. Tam iki yıl sürdü. İşte o ilk iki yıl canım çok yandı... Ama evimi değiştirmem çok daha uzun sürdü. Çünkü ne zaman istesen beni burada bulabilirdin. Belki özlersin, belki dayanamazsın, belki aklına eser de çat kapı gelirsin diye gidemedim bu evden. Çok bekledim seni, çok yandım, çok ağladım, çok kırıldım... Dedim ya çok zor günler geçirdim... Gitgide alışıyor insan işte her şeye... Bitmez dediğin aşklar bitiyor, gitmez dediğin insanlar gidiyor, geçmez dediğin yaralar geçiyor bir bir... Yani iyileşiyorsun... Tam dört yıl sonra taşındım bugün. Bunca zaman gelmedin, şimdi gelsen de ancak misafir olursun. Nasıl ki sana olan sevgim bitti, öfkem de dindi geçti... Aslında unutmuştum seni büsbütün. Az önce eski bir kitap arasında kalmış bir fotoğraf geçti elime. Ben sana bakıyorum, sen objektife gülümsüyorsun. Fotoğrafın arkasında "Sen bana baktığın sürece ben hep mutlu olacağım..." diye bir not vardı. Ben sana bakmıyorken sen kiminle mutlu oluyorsun diye düşündüm biraz, biraz da üzüldüm doğrusu. Sonra yaktım fotoğrafı, inan bana içim hiç acımadı. İçimde işte öyle tükenmişsin. Bir zamanlar canım kanımdın, artık hatıram bile değilsin...
Ezgin Kılıç
Ezgin Kılıç
Reklam
Birhan Keskin "...ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde, çok gücenmiştim hayata." demişti, Camus ise; "Ama acı..“insanların” gerektiği zamanda ölmemesi demektir.."
Bazı şeyleri unutamıyor işte insan. Ne boğazında düğümlenen sözcükleri, ne vedalaşamadan ayrıldığın insanları, ne şimdiki aklım olsaydı dediğin geçmişini ve ne de düşündükçe ben bunu nasıl yapmışım dediğin içini kavuran pişmanlıklarını. Hayat bazen doğru kararlar için anlık fırsatlar sunuyor, bazen de atamadığın her adım için sonu gelmez pişmanlıklar. Ve şu zamanda ne kadar uzun sürerse bir iyilik hali, bende bir o kadar iyiyim işte. Dallardaki meyveleri, yoldaki bir kaç papatyayı görmese gözüm, inan haberim bile olmaz yazdan ve bahardan. Yalan değil, çoğu zaman keyif almıyorum bu hayattan. Bir kaç defa, kaçıp gitmek de istemedim değil aslında. Ama yeni başlangıçları ve o bilindik sonları kaldırmaz artık diye yüreğim, vazgeçtim. Senin anlayacağın, bazı şeyler için fazlasıyla yorgun ve üşengecim. Ama gözlerim ne zaman huzur çekse ve bir bardak çayı içim, atıyorum kendimi yalnızlıklar diyarına. Katlanılması zor boş muhabbetlerden, samimiyetini yitirmiş yüzlerden daha iyi geliyor bana, bu suskunluk, bu yalnızlık. İçimde tarifsiz bir ağırlık var. İster adına tükenmişlik de, ister karamsarlık. İster yorgunluk de, ister huzursuzluk. Bu aralar böyleyim işte..
Aslına bakarsak insanlar için ruhun gerçek değerini ve ikbalini gösteren yol; geçici, anlık veya dönemsel aşırılıklardan, içgüdüleri ve istekleri abartılı biçimde dışa vurmaktan ya da uçuk kaçık, ayran gönüllü tavırlar sergilemekten ziyade dengeli ve ölçülü kalabilmeyi, tutarlılığı, kalıcılığı ve güvenilirliği ilke edinebilmekten geçiyor bence.
Açmayan İncir Çiçeği,,
"İncirler, " dedi. "İncirler çiçek açana kadar bekle beni." İnanmıştım. Güvenmiştim.
Reklam
229 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.