Kadim Müslümanların kimliğini belirleyen bu ontolojik ve varoluşsal keyfiyetler sonuçta onların yapıp ettikleri şeyleri de eylemlerini de etkiliyordu. Yani buna bağlı olarak kurdukları medeniyetlerde bu kimliğin izlerini görmek mümkündü. Modern Çağ öncesinde Müslümanlar, bütün dünyada yazdıkları eserlerle, yaptıkları sanatlarla tanınan bir kimliğe sahiptiler. Modern Müslümanlar, ortaya bu neviden bir şey koyamadıklarından dolayı, başka kimliklerle tanınmak durumunda kalıyorlar. İbn Arabi'yi, Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Gazzali'yi, İbn Sina'yı üretebiliyorsanız evrensel, kuşatıcı bir kimliğiniz var demektir sizin. Tac Mahal'i, el-Hamra'yı, Süleymaniye'yi inşa edebiliyorsanız muhteşem bir kimliğiniz var demektir. Bir sultanınız, yani bir siyasi lideriniz muazzam bir peşrev, bir Mevlevi ayin-i şerifi bestelebiliyorsa işte o zaman, o lider alemşümul manada, global manada bütün insanlık için bir tehdit değil rahmet olacaktır. Ama bunlar üretilemediği, sanatta, şiirde, edebiyatta, estetikte bir varlık ortaya konulamadığı zaman, ister istemez birileri sizi, kendi karşısına alarak aksülamel bir hareket, refleksif bir hareketin içine sürükleyip kendi düşünce tarzı ve metodolojisini size yansıtarak kendine benzetecektir
Modern Müslüman aydının kimliğinin bir refleks kimliği olduğunu itiraf etmek zorundayım. Çünkü bu kimlik, herhangi bir tepki olmadan, kendi başına bırakılarak oluşmuş bir kimlik değildir. Bir manada modern Müslüman kimliği “öteki”nin, Fanon’un tabiri ile “işgalcinin”, “tecavüzkar”ın veyahut Hegel’in tabiri ile “efendinin” tanımlamasından etkilenmiş bir kimlik olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun içindir ki, modern müslümanın geliştirdiği kimliklerin çok otantik, çok sahih geleneğe tabi kimlikler olduğu kanaatinde değilim. İslam tefekkür tarihinin referans noktalarına sahip gözükmeyen nev-zuhur arayışlar bunlar.
Reklam
Geleneksel ekolü diğerlerinden ayıran en önemli nokta, hikmetin kaynağının nebevi olduğunu söylemeleridir. Bunlara göre peygamberler birer “logos”tur. “Logos” hakikatin kendisinden geçtiği bir prizmadır. Bu prizma “geleneği” diğer felsefi ekollerden ayırır. Diğer ekollerde hakikate ulaşmak için peygamberi izlemek zorunda değilsiniz. Ama gelenekçi ekolde hakikat bir peygamberin “logos”una tabi olmak suretiyle elde edilir. Bu nedenle salavatlar çok önem arz eder.
Bir keresinde Martin Lings’i Londra’daki evinde ziyarete gitmiştim, bana dedi ki: Mahmut Bey siz bazı meselelere “Middle Eastern Muslim” olarak yaklaşıyorsunuz, saygı duyuyorum. Fakat şunu da unutmayın ki ben Orta Doğulu değilim.. Ben bir İngilizim. Ve “We are more Quranic Muslim” yani burada denmek isteniyor ki biz daha çok Kur’an Müslümanıyız ve Kur’anî Müslüman olmak zorundayız. Bizim tarihsel tecrübemiz yok. Ancak bununla beraber sizin geçirdiğiniz tarihsel tecrübeye de saygı duyuyorum. Yani tarihsel tecrübe sahibi olmanız size bir katkı sağlamıştır ama beraberinde bazı eksiklikler de getirmiş olabilir. Sizin hakikat sandığınız bazı şeyler, tarihiniz içerisinde konan bazı eklemelerden ibaret olabilir. Oysaki biz, daha pür, daha Kur’anî Müslümanız
Modern felsefenin en önemli argümanıdır korkunun varlığı; anksiyete, belirsizlik, nihilizm…insanın ilahi yönünü unutup aşırı anksiyete kendine fazla yüklenmesinden kaynaklanıyor bence çağımızın psikolojik rahatsızlıkları. İnsanın ilahi yönünü unutması sorunlara yol açıyor. Kaynağını, geldiği yeri unutmamalı insan. Neresi orası: Tanrı.
Reklam
608 öğeden 501 ile 510 arasındakiler gösteriliyor.