Mevsim ne olursa olsun kapalı ya da açık balkonlarda, akşam yediden sonra lambalar yanıyor. Çekirdek çitlemeler, çay kaşığı şıngırtıları. Tüm bunlar eskilerde kalmamış gibi, dışarı çıkmak yasak değilmiş de keyiflerinden balkonlararası bağrışıyorlarmış gibi. Kahkahalar. Yine de uçucu bir erinç geliyor, hele yaz akşamlarında, açık ve çiçekli balkonlarda. Sonsuz kır özlemlerinin önünü almak için.
Balkonlarda bu çiçekler, ayakta tutuyor direncimizi. Bütün binalar griye boyandı, bir iki şaşkın leke: çiçekler. Renklerin halkı isyana ittiği kanıtlanmış. (Nasıl?) Bir adım öne çıkan cesur balkonların bağrında inatçı, rengarenk kokular şimdi. İç odaların gizinde mahzun, renkli kuşlar. İrili ufaklı. Bir misafirlikte banyoyu ararken yolunuza çıkan. Tavuslar, altın sülünler, çinteler, sakalar...
Ancak bir şeyi daha az düşünmeye çalışmak onu aklın tamamına yaymak demektir. Çünkü iradeyle, unutulmak istenen düşünce kadar alay edilen hiçbir gerçeklik yoktu.
Zannedildiği kadar güzel değil gökyüzünü ayaklarının altına almak. Çünkü gökyüzünü ayaklarının altına almanın bedeli toprağın başının altında kalmasıdır.