Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dinleri gizil anlamda yok edilemez kılan şey, yandaşlarına kimlik bağlamında demir atacakları bir liman sağlamalarıdır. Tarihin çeşitli evrelerinde, daha yeni, daha "modern" dayanışmalar-sınıf, ulus- daha baskın çıkmış gibi göründü. Ama şimdiye dek, son sözü hep din söyledi. Onun kamusal alandan çıkarılıp yalnızca tapınç sınırları içinde tutulabileceği düşünüldü. Ne var ki dini belli sınırlar içinde tutmak, ona egemen olmak çok güçtü, kökünü kazımaksa olanaksız. Onu tarihin müzesine kaldırmak isteyenler birden kendilerini oraya vakitsiz biçimde sürülmüş buldular. Dinse müreffeh ve fatihti, hatta genellikle daha geniş alanlara yayılıyordu. Dünyanın her yerinde ve özellikle İslam ülkelerinde.
Sayfa 151Kitabı okudu
Halk İslamı-Burjuva İslamı ve Dünya kardeşliği-Alevilik
"Halk İslamı" terimi, sanki bir "burjuva İslamı" varmış gibi bir kanı yaratmaktadır. Ki bu yanlıştır. "Halk-Burjuva" terimleri sınıfsal bölünmeyi yansıtır. İslam dini sınıflar üzerinden tanımlanamaz. İslam'ın özü bellidir: Alevilik ile bu öz de çelişmektedir.(...) Alevilik kendi dışında 72 dinin olduğuna inanır ve bütün dinleri eşit görür. Alevi felsefesi bütün dinlere aynı gözle bakılmasını ister. Yunus Emre bunu şu dizelerle dile getirir: Yetmiş İki millete bir gözle bakmayan Halka müderris olsa hakikatte asidir Yani dinleri eşit düzeyde görmeyen, müderris(öğretmen) olsa da aslında cahildir.
Sayfa 24 - Ütopya Yayınevi
Reklam
Yahudiye Çağrı
Maddî bakımdan kurtarıcı bekliyorlarsa niçin bekliyorlar, dünya nimetleri bütün onların elindedir. Siyasî bakımdan bekliyorlarsa niçin bekliyorlar, aşağı yukarı gizlice dünyayı idare edenler onlardır, gizli dünya devletini kuranlar onlardır. Yurt istiyorlarsa çağın en büyük faciasını bir fantezi uğruna işlemekten çekinmeyerek bir milyon Müslümanı yurtlarından koğmuş ve oraya yerleşmişlerdir. Din ve iç dünya açısından bekliyorlarsa -ki bunu asla kabul etmeyeceklerdir-, bu kurtarıcı gelmiştir. İşte İslâm. Dinleri donmuş ve katılaşmış, kapalı bir din halini almıştır. Yürekleri katılaşmış, daha kötüsü maraziyileşmiştir. Irk gururu onlara insancıl olmanın bütün yollarını tıkamıştır. …Son çağlarda bütün ihtilal ve devrimlerde oynadığı rolle insanlığa ancak negatif yönden entegre olmuştur.
Dört dörtlük bir tespit...
En az altı çeşit Müslüman vardır ama kamuoyu aralarındaki farkı bilmiyor. İsmen Müslüman olanlar vardır, bunlar öylesine dinden uzaktırlar ki, dinleri hakkında hiçbir şey bilmezler. Gelenekçi ya da gerici Müslümanlar vardır, bunlar sözümona İslami ülkelerde, politik güçlere yakınlıklarıyla bilinir, Müslümanlık adına, haksız ve totaliter rejimleri desteklerler. Sonra, güya Kuran ve şeriat adına, bu kokuşmuş rejimlere karşı çıkan devrimci Müslümanlar vardır; bazıları hedefine ulaşmak için şiddete ve teröre başvurmaktan kaçınmazlar. Fosilleşmiş İslami rejimlerle mücadele etmek isteyen ve gerçek İslami toplumu yeniden yapılandırmaya çalışan ıslahatçı Müslümanlar vardır; ama bu amaç uğruna şiddet kullanmazlar. İslam'ın bu farklı uygulamalarını ciddi biçimde eleştiren ve vahiyle gelmiş olan meşru metinleri çağdaş, insancıl ve demokratik bir dünya görüşüyle uyum içinde yaşatmaya çalışan çağdaşçı Müslümanlar vardır. Son olarak da, kelamın ötesindeki, daha doğrusu içindeki anlayışı, gizli anlamı kavramak için, dinin içine nüfuz eden sufiler vardır, öldürücü dogmalara karşı, insanı canlı kılan gizemciliği göklere çıkarırlar. İslam dünyasının şu anki en büyük sıkıntısı, bu değişik akımların birbiriyle savaş halinde olmasıdır.
Son olarak Kur'an'ın ortaya koyduğu ahlâk sistemi, Tevrat ve İncil'in ahlâk sistemleriyle önemli benzerlikler arzeder. Kur'an bütün ilâhî dinler gibi, insan oluşun asgari şartını ahlâkîlik olarak tanımlar. Hırsızlık, yalancılık, haksız yere öldürme, zulüm gibi günahları yasaklayan İslâm, insanları Allah'a ibadet etmeye, iyilik yapmaya, ana-babaya karşı iyi davranmaya, sadakavermeye, fakir ve yetimleri korumaya, ortak iyiyi kurumlar aracılığıyla yaygınlaştırmaya davet eder. Bu temel ahlâki ilkeler, dünya dinleri arasında ortaktır.
Dinî mânada, Kur'an'ın öngördüğü inanç ve yaşam biçimini ifade ediyor. Tarihî ve kültürel mânada ise, bu inanç ilkelerinin zaman ve mekân boyutunda farklı biçimlerde ortaya çıkışını dile getiriyor. İslâm, diğer bütün dünya dinleri gibi, mensuplarına sadece bir "iman edilecekler listesi" sunmuyor. Bu inançların ve diğer ahlâkî ilkelerin bir yaşam biçimi haline gelmesini öngörüyor.
Reklam
Bir din ne kadar batıl olsa da yine dinsizliğe, din duygusundan büsbütün mahrumiyete tercih olunur.
Hz. Ömer bir gün bir kişiyi bir şehre vali tayin etmek üzere huzuruna kabul etmişti. Bu sırada içeriye giren bir küçük çocuğu kucağına alarak yanağından öptü, okşadı. O zat, "Ey Mü'minlerin Emiri, bu çocuk oğlunuz müdür?" diye sordu. Hz. Ömer de, "Hayır, babası savaşta şehit olmuş bir yetimdir" diye cevap verdi. Bunun üzerine o zat, "Ey Mü'minlerin Emiri, benim üç oğlumdan hiçbirini şimdiye kadar böyle kucağıma alıp öptüğüm yoktur" deyince Hz. Ömer, "Öyle ise sen vali olamazsın, çünkü kendi evlâdına şefkati olmayanın Allah'ın kullarına şefkati olmaz" diyerek o zata yol verdi.
Çin'de Konfüçyanizm hükümdarların, aydınların ve seçkinlerin mezhebidir. Taoizm de halk arasında yayılmıştır.
Peygamberler, hayat tarzlarıyla toplumlar için birer örnek teşkil ederler. Acaba Buda'nın bir dilenci gibi yaşayışını milletler örnek edinip de birer dilenci toplumu halinde teşekkül etseler insanlığın hali ne olur? Uygarlık ve gelişme nerede kalır? Evet evet, bir şey olmaz. Buda'nın maksadı bu dünya hayatının bir an evvel mahv ve yok olması değil mi idi? İşte bu maksat bir an evvel husule gelmiş olur. Oysa gerçek peygamberler ve din tebliğcileri insanlığı böyle bir zillete sevk etmezler. Özellikle son Peygamber, Efendimiz; "üst/veren el, alt/alan elden hayırlıdır"; yani sadaka veren sadaka alandan değerlidir, buyurmuştur.
363 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.