İslam sanatının epistemolojik gayesi, yani bize bildirmeye çalıştığı şey görünenin arkasındaki görünmeyene ulaşmak, pratikteki gayesi ise dünyayı ve hayatı güzelleştirmektir. İslam’da din ve dünya diye iki ayrı alan telakkiisi olmadığından, İslam sanatları da olanca metafiziksel boyutlarıyla, hayatın her köşesini, her mekanı ve her türlü malzemeyi sürekli göz önünde bulundurduğu ilkelere sadakatle güzelleştirme yoluna gitmiştir. Din güzellik için kıstaslar belirleme ve sanat nesneleri yaratma konusunda önemli bir rol oynamıştır. Burada dini tecrübeyle estetik tecrübe tabir caizse aynı istikamette ve el ele yürümüştür. İslam sanatının en belirgin özelliği, bu sanatın, ruhun “ “mutlak”a açılan pencerelerinin aydınlığında gelişmiş bir sanat olmasıdır. Bu sanatta kafa ve gönül, vahiy ve ilham gibi iki ilahi ışığın aydınlığında buluşarak olağanüstü güzellikte sanat eserleri ortaya koymuştur. Bu sanatta fizikötesi, hayatın bizzat içinde olduğunu mütemadiyen hissettirir. Kısaca, İslam sanatı hayatın metafiziğe ve metafiziğin de medeniyete bitişik olduğunun en somut göstergesidir.
Sayfa 21 - GirişKitabı okuyor
Robert Hillenbrand Emevi sanatını "eklektik, deneysel ve propagandist" bir sanat olarak tanımlıyor. Oleg Grabar ise bu sanatta, ileride İslam sanatı olacak bir kaç temel unsuru bir kenara bırakmak kaydıyla, daha yaygın bir sanatın, Ortaçağ sanatının izlerini görür.
Reklam
...her tarihî eserin bir millî yönü vardır ve o, tarih sahnesinden çekilen, yaşayan ve yaşayacak olan toplumların da malıdır. Başta mimari anıtlar olmak üzere bütün tarihî eserler bu özellikleri dolayısıyla onu meydana getiren milletin tapusu mahiyetindedir. Bu durum bilindiği içindir ki birçok savaşta tarihî anıtlar evvelemirde yok edilmesi gereken belgeler olarak mütalaa edilmişlerdir. Bunun en son örneği Bosna Hersek'teki Osmanlı eserlerinin yok edilmesi, oradaki Türk ve İslâm izlerinin silinmek istenmesidir. Bu yüzden, buradaki tarihî anıtlar, en az insanlar kadar silahların hedefi olmuştur.
Sayfa 162Kitabı okudu
Türk sultanlarının Orta Asya'dan İstanbul'a ve Edirne'ye kadar bütün başkentlerde yaptırdıkları sarayları dikkate aldığımız zaman onların dış görünüşlerinin oldukça sade olduğunu görürüz. (...) Bir zamanlar dünyanın en muhteşem devlet adamlarının yaşadığı bu sarayların sadeliğini gören bazı Batılı seyyahlar bu duruma hayret ederek bu sarayın Buckingham ve Versailles gibi muhteşem görünüşlü sarayların mutfağı bile olamayacağını ifade etmişlerdir. Türk saraylarının bu sade görünüşü, buralarda oturan sultanların dinden kaynaklanan mütevazı ruh hallerinin bir neticesidir.
Osmanlı camilerinin bol pencereli aydınlık yapısı, İslâmiyetin dış dünyaya açılmaktan korkmayan iyimser ruh halini aksettirirken, loş bir mekân anlayışıyla yapılan kiliseler ise Hristiyanlığın "aslî günah" kavramından doğan karamsar ruh halini yansıtır. Yine kiliselerin tarih boyunca daima üç nefli olarak yapılmış olması da bu dinin teslis (Baba-Oğul-Ruhü'l-Kudüs üçlemesi) inancından ileri gelmektedir.
Sayfa 152Kitabı okudu
Bilindiği gibi, herkesin el yazısı birbirinden farklıdır ve bu farklılığın, insanların karakterlerini, kişiliklerini ve kültürlerini yansıttığı düşüncesinden yola çıkılarak grafoloji adıyla bilinen bir bilim dalı ortaya çıkmıştır.
Sayfa 150 - grafoloji: el yazısından karakter tahlili yapmaya çalışan bir çalışma sahası.Kitabı okudu
Reklam
38 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.